𓁲12𓁲

120 23 35
                                    

"Bak, yaraların çok hızlı iyileşiyor. Kabuk bağlamışlar bile."

Seungmin, Jeongin'in yaralarını kontrol ederken büyük bir sevinçle konuşmuş ve Jeongin en geniş gülümsemesini sunduğunda Seungmin'in sevinci ikiye katlanmıştı.

"Artık o kadar da acıtmıyorlar."

"Bu güzel. Sana acısı geçecek demiştim. Bundan sonra bana ihtiyacın kalmayacak."

"Sana her zaman ihtiyacım var."

Jeongin yatağından kalkıp Seungmin'in, yaralarına bakması için yukarı sıyırdığı kıyafetini düzeltmiş ve ardından ona sıkıca sarılmıştı. Kral, prens geldiğinden beri Jeongin'e dokunmuyor, hattâ bahçeye bile çıkmıyordu. Bu sayede Jeongin'in yaraları iyileşme fırsatı bulmuştu.

Seungmin de Jeongin'e sarıldıktan kısa bir süre sonra geri çekilmiş, "Ben çıkıyorum. Biraz daha işim var. Yarın görüşürüz, ufaklık." dedikten sonra Jeongin'in saçlarını karıştırmıştı.

"Görüşürüz hyung."

Seungmin odadan çıkmış ve doğruca prensin askerlerinin odalarının olduğu koridora ilerlemişti. Saat çok geç olmadığı hâlde prens odasına girmişti ve sabaha kadar çıkmayacak gibi duruyordu. Askerlerini dinlenmeye göndermişti. O sırada daha önce prensin yanında hiç görmediği bir asker de -kralın yanında daha önceden görmüştü, prensin emrine sonradan geçmiş olmalıydı.- Seungmin'in yanına gelmiş, o akşam işleri bittikten sonra odasına gelmesini rica etmişti. Seungmin de bir sağlıkçı olarak kabul etmişti.

Seungmin, kendisine tarif edilen odanın önünde durmuş ve sakin bir ifadeyle kapıyı çalmıştı. Aldığı onayla birlikte de içeri girip kapıyı arkasından kapatmıştı.

"Sorun nedir?"

"Sırtımda birkaç yara vardı. Normalde sorun etmezdim ama son zamanlarda fazlasıyla rahatsız etmeye başladılar."

"Pekâlâ. Üzerindekini çıkar ve kontrol edeyim. İsmini de öğrenebilir miyim?"

Seungmin'in karşısındaki genç, kıyafetinin üst kısmını çıkarırken "Chan. Christopher Bang Chan." diye mırıldanmıştı. Seungmin onun yabancı uyruklu olduğunu tahmin etmişti.

"Göçmen misin?"

"Ailemle beraber bir ziyaret için bu krallığa gelmiştik ancak ben burada kalmayı seçtim."

"Ailen?"

"İdam edildiler. Krallığa ihanet ettikleri için."

Seungmin bu soruyu sorduğu için pişman olmuştu ancak Chan'ın yüzünde en ufak bir üzüntü belirtisi göremiyordu. Bu, Seungmin'in şaşırmasına sebebiyet vermişti.

"Üzülmüyor musun?"

"Onları ele veren benken neden üzüleyim ki?"

Chan sırtını Seungmin'e doğru döndüğünde Seungmin, gördüğü yara izleri karşısında küçük bir şok yaşamıştı. Onun sırtındakiler, tıpkı Jeongin'in sırtındakilere benziyordu ve birkaç açık yara cidden kötü durumdaydı.

"Ben olsam üzülürdüm. Sonuçta ailen."

Chan sessiz kaldığında Seungmin çantasından gerekli malzemeleri çıkarmış ve Chan'ın yaralarıyla ilgilenmeye başlamıştı. Chan arada bir acıdan dolayı sırtını geriyor olsa da genel olarak rahattı. Bir defa bile canının acıdığını söylememiş veya inlememişti. Acıya dayanıklı olmalıydı. Eh, bir askerdi sonuçta.

"Birkaç gün boyunca kendini hiçbir şekilde zorlama. Yaralarını iyileştirmesi için bedenine zaman tanımalısın."

Seungmin Chan'ın yaralarıyla ilgilenmeyi bitirdikten sonra sırtındaki diğer kapanmış yaralarda kısaca göz gezdirmişti. Hepsi neredeyse tek bir yöne doğru hasar almış gibiydi. Jeongin'inkilere benziyor olsa da onunkiler gibi karışık yönlere doğru değildi.

"Kendine zarar veriyorsun, değil mi?"

Chan, Seungmin'e kısa bir bakış atmış ve ardından çıkardığı kıyafetini tekrardan üzerine geçirmişti. Seungmin de o sırada eşyalarını toplayıp çantasına geri koymuştu.

"Bu kısmının sizi ilgilendirdiğini düşünmüyorum."

"Eh, haklısın sanırım. Gidiyorum."

Seungmin, adımlarını kapıya yönelttiğinde Chan tarafından kolu tutularak durdurulmuştu. Seungmin ona dönüp gözlerine baktığında Chan'ın bir şeyi söylemekten çekindiğini anlamıştı.

"Şey... Bahçeyle ilgilenen genç... Jeongin. O... iyi mi?"

Seungmin, bir süre sessiz kalıp öylece Chan'a bakmış, sonrasında olumlu anlamda başını sallamıştı. Chan'ın bu soruyu neden yönelttiğini anlamamış olsa da kötü bir niyeti yok gibi görünüyordu.

"Hızla iyileşiyor."

Chan biraz gevşemiş görünse de hâlâ söylemediği bir şeyler olduğu belli oluyordu. Çok kısa bir süre sonra bakışlarını kaçırması da bunu onaylıyordu.

"Söyleyeceksen söyle. Sabaha kadar bekleyemem."

"Tamam... Şey, peki şey nasıl... Felix? Hâlâ rahatsız ediliyor mu?"

"Sen... Biliyorsun, değil mi?"

Seungmin'in bedeni istemsizce kasılmış, yükselen sinirinin aksine aynı sakin ifadesiyle Chan'a bakmaya devam etmişti. Soğukkanlı tavrını şimdilik koruması gerekiyordu.

"Majestelerinin en sevdiği askeriydim. Görmemiş olmam imkansız olurdu."

"O zaman neden Felix'e hiç yardımcı olmadın? Belli etmeden de olsa bir şeylerin gerçekleşmesine engel olabilirdin. Bir de kalkmış onun durumunu mu sorguluyorsun? Tamam, söyleyeyim. Değişen hiçbir şey yok. Neredeyse her gün Felix'i teselli etmekle uğraşıyoruz. Hâlâ rahatsız ediliyor, birileri engel olmayı bir defa bile denemediği için."

Seungmin, sesindeki siniri gizleyemeden konuşmuş ve pişmanlığı yüzünden rahatça okunan Chan'a bakmaya devam etmişti. Demek ki gün içinde yüzüne yerleştirdiği mimiksiz ifade, bir maskeden fazlası değildi.

"Berbat biri olduğumun farkındayım. Ben çok denedim, cidden çok denedim. Engel olmayı çok istedim ama-"

"Bunları bana değil Felix'e anlat. Dolaylı yoldan incittiğin kişi ben değilim sonuçta. Belki Jeongin ile de konuşmalısın. Onun zarar görmesine de engel olmadın sonuçta, değil mi?"

"Onlarla ne zaman konuşabilirim?"

"Belki yarın. Bu saatte uyuyor olmalılar. Umarım en azından onlarla konuşmak için boş bir vakit yaratmayı becerebilirsin."

Seungmin, Chan'a ters bir bakış atıp odadan çıkmış ve doğruca kendi odasına yönelmişti. Olanlardan diğerlerine bahsetmeli miydi bilmiyordu ki zaten eğer Chan gelirse ertesi gün öğreneceklerdi. Belki de o zamanı beklemeliydi. Eğer Chan gelmezse kendisi anlatırdı.

_____

Chan'ın hikâyesini çok daha sonraya saklıyordum ancak gidişat, en fazla iki bölüme kadar öğreneceğimizi gösteriyor ✍️

Kill The King (Stray Kids) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin