𓁲18𓁲

105 17 72
                                    

"Seninle biraz konuşalım. Gel benimle."

Genç, diğerine seslendiğinde diğeri isteksizce ayaklandı ve önden ilerleyen genci takip etti. Gencin konuşacağı konunun ne olduğunu bilmiyordu. Yine de takip etme ihtiyacı hissetmişti. Belki sonradan pişman olup dönmeyi isterdi, emin değildi.

Bahçeye çıkmışlardı. Gecenin bir yarısı, yıldızlar sanki yolu görmelerini sağlamayı istermiş gibi ışıl ışıl parlıyordu. Önceki gibi fırtınalı bir gece değildi: serin, ancak iç açıcıydı.

İki genç, çimlerin üzerine uzanıp bir süre ışıldayan gökyüzüne baktılar. Dışarıdan bakan biri, bunun romantik zaman geçiren çiftin hoş manzarası olduğunu düşünebilirdi ancak bir an sonrası, ikiliden biri için fazlasıyla gergin olacaktı.

"Ondan hoşlanıyorsun, değil mi?"

"Kimden bahsediyorsun?"

"Kimden bahsettiğimi biliyorsun."

Genç, gerginlikle dişlerini sıktı. Bu konudan konuşmayı istemiyordu ancak sanırsa, bu sefer başka şansı yoktu. O kadar mı belli ediyordu?

"Hoşlanmıyorum. Seviyorum."

"O zaman git ve ona açıl. Yakışıklı ve iyi kalpli biri, elbet onunla olmayı isteyen yüzlerce insan olacaktır. Şahsen ben, o benimle olmayı istese kabul ederdim."

"Öyle bir şey yapmayacaksın, değil mi? Onu çok uzun zamandır seviyorum."

Genç, yanındakinin yorgun ve yalvaran bakışlarını ancak ona döndüğü zaman fark etmişti. Onu sevmekten yorulmamıştı aslında. Fark edilmeyi beklemekten yorulmuştu.

"Açıl ona."

"Ne diyeyim peki? 'Hey, arkadaşız ama ben seni seviyorum.' mu? Arkadaşlığımızı bozmak isteyecek biri değil ancak bu zamanki gibi ona yaklaşamam. Ona dokunmaya bile kıyamıyorken arkadaşlık duygusuna ihanet mi edeyim?"

"Peki ya ölürse? O zaman ne yapacaksın? Bunun bir ihtimal olduğunu biliyorsun."

Genç sessiz kaldığında diğeri, haklılığı onaylanmış gibi başını salladı, memnuniyetle gözlerini kapattı.

"Dediğim gibi, açıl ona."

"Belki denerim."

Yanındaki genç de aynı şekilde gözlerini kapattı ve gözünden bir damla yaşın süzülmesine izin verdi. Tamamen çaresiz hissediyordu.

Odasına geri döndüğünde ise ağladı. Gerçekten ağladı. Yorulmuştu. Belki de meleğine olan sevgisini artık belli etmeliydi. Tanrı dedikleri şeyden bile göremediği güzellikler, meleğinin tek bir göz bebeğinde hayat bulabiliyordu. Şayet Tanrı gerçekse, verebileceği tüm güzel şeyleri ona vermişti. Gerçek değilse de var oluşun en nadide, en hassas parçasıydı.

Genç, en sonunda her gece olduğu gibi meleğini düşünerek yastığına başını koydu. Onun hayalini kurarak mutlu oldu ve ertesi sabaha uyanmak üzere huzurlu bir uykuya daldı.

~

Aradan iki hafta gibi bir süre geçmişti. Bu süreçte birçok gelişme olmuştu elbette, iyisiyle kötüsüyle.

İyi gelişmelere değinecek olursam, Jisung guruba iyice alışmış ve adapte olmuştu. Changbin ve Chan da en az Jisung kadar iyi anlaşıyordu. Ayrıca Chan, Changbin'i bir gün bir köşeye çekmiş ve olan biteni anlatıp yardım istemişti. Changbin biraz tereddüte kalmış ancak en sonunda kabul etmişti. Hepsi, satır aralarına saklayarak Jisung'a bir şeyleri belli edeceklerdi. Jisung zeki olduğu için çabucak da anlardı zaten. Plana başladıklarından bu yana zaten bir takım şeyleri anlamıştı, Changbin'in verdiği durum raporuna göre.

Kill The King (Stray Kids) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin