Merhaba,
Bazı sebeplerden dolayı ŞRA kitabını kaldıracağım ama 800klık kitabı kaldıracağım sadece, bölümler falan burada duracak... Birkaç kişi yeniden okumak isterse diye.
"Ozan, hadi içeri gel."
Annemin içeriden bir kez daha bağırırken, sıkıntılı bir nefes verip son kelimemi yazdım. Kalemi bir çırpıda elimden bırakıp, siyah deri defteri kapattım.
Aile yemeklerinden her zaman bunalıyordum, bir de şimdi misafir çıkmıştı başıma.
Odadan çıkmadan önce üzerime bir kez daha baktım, temiz görünüyordum. Muhtemelen biraz dağınık dursam babamın siniri bozulup tüm yemek boyunca bana pis bakışlar atabilirdi.
Kapıyı açıp salona geçtiğim anda zil çalınca, koltukta oturmuş haber izleyen babam ile göz göze geldim. Kafasıyla kapıyı işaret edince kafamı salladım.İfademi hiç bozmadan kapıya doğru yavaş bir şekilde yürüdüm, evet biraz bekleyebilirdi sanırım.
Kapıyı açtığımda görüş alanıma ilk başta yapılı bir vücut girdi, kafamı biraz yukarı kaldırdığımda ise bana hafif bir gülümseme ile bakan adam ile göz göze geldim.
Saçları koyu kahve renklerinde, dağınıktı. Sert yüz hatları vardı ama bir o kadar da güzel bir gülümsemesi. Güzel ama sahte. En azından hislerime güvenerek bu kanıya varmıştım.
Gözlerinin içine bakınca, bir karadelikte sürükleniyormuşum hissine kapılıştım.
Tüm vücudum ani bir hisle ürperirken, o dudaklarını oynattı. Düşüncelerimden çıkıp ona odaklandım.
"İçeri almayacak mısın beni ufaklık?"
"Ozan, davet etsene çocuğum Pusat abini." babamın sesi arkamdan gelirken onunda ayağa kalktığını anlamıştım.
Yüzümdeki ifadeyi düzeltmeye bile gerek duymadan adının Pusat olduğunu öğrendiğim adamın geçmesi için kapının önünden çekildim.
O gözlerini benden ayırmadan içeri girdi ve üzerindeki deri ceketi çıkardı. Babam otuz beşlerindeydi ve bu adamda en az otuz yaşlarındaydı. Ama yaşına göre genç görünüyordu.
Kapıyı kapattığımda babam eski arkadaşı ile sarıldı. Birbirlerine gülümseyerek bakarken, annemde gelip elini sıktığında salona ilerlediler.
Salona doğru yürüyüp tekli koltuğa oturdum. Gözlerimi o adamdan alamıyordum. O ise babamla konuşup, gülüşüyordu.
"Tayin işini ne yaptın?" diye sordu, kolunu koltuğa yasladığında bileğinde bir dövmenin olduğunu görmüştüm.
"Bir süre daha buralardayız." babam konuştuğunda gülümsedi.
"İyi iyi. Katil, hırsız ne var ne yok temizle öyle ayrılır bu şehirden." dedi gülerek. Babam polis olduğu için buna vurgu yapmıştı.
Soğuk bakışlarım ile onu izlerken hissetmiş gibi gözlerini bana çevirdi birden. Göz göze geldiğim an ense köküme bir acı saplanmıştı sanki.
Gözlerimi ondan çekip elime çevirdim. Parmaklarım ile oynarken, babamın gülme sesleri kulağıma doluyordu.
O gidene kadar bir daha yüzüne bakmamıştım. Annem ve babam Pusat gittikten sonra onun ne kadar iyi biri olduğu hakkında yorumlarda bulunurken ben odama geçtim.
Sadece ben mı görmüştüm?
Gözlerindeki parlayan şeytanı?