40- NERVİO

12.4K 792 314
                                    

Nervio; Çok sevimli bir varlığın karşısında gelen onu sıkarak, parçalayarak sevme isteği.

Kızıl Bey'in attığı tebrik mesajını okuyup telefonun ekranını kapattım. Bu tebriklerin bir gün ölüm mesajına dönüşeceğini biliyordum. Çünkü bugüne kadar nefes almaması gereken biri nefes alıyordu.

Kapı açıldığında içeri soğuk hava hücum etti. Dışarıda yağan kara göz ucuyla baktım. Bugün sabah kalktığımızda dışarıda çok güzel bir manzara ile karşılaşmıştım, etraf bembeyaz olmuştu ve ben bu görüntüyü çok seviyordum.

"Az kalsın karlı yolda kaza yapıyordum. Allah korudu." dedi Pusat dalga geçerek. Kapıyı kapattığında dışarıdaki uğultuda kesilmişti.

"Sen ateist misin?" uzandığım koltukta sanki 'naber' diye bir soru sormuştum. Elindeki poşetleri mutfağa götürürken sırıttı.

"Allah'ın varlığına inanıyorum." dedi mutfaktan içeri girerken. "Ve biliyorum ki beni hiç sevmiyor. Yani ben Allah olsam ben de beni sevmezdim."

Yine dalga geçiyordu. Bu adam hiç mi ciddi olmazdı? Bir gün ölürken bile gülümseyerek canını vereceğine kalıbımı basabilirim.

"Kardan adam yapalım mı?" dediğimde poşette ki eşyaları çıkarırken kafasını salladı.

"Olur. Artık itiraz bile edemiyorum, iyice kendine benzettin beni." yine çocuksu hareketlerimden bahsediyordu.

"Ama önce yemek hazırlamam lazım." dediğinde anında uzandığım koltukta sırtımı dikleştirdim.

"Hayır!" huysuzca konuştum. Bakışlarını bana çevirdi. "Gideceksin değil mi?"

Bir yıl önce yaşadığım o yıkım dolu günler ve aylar aklıma kalbim sıkışmıştı. Bir daha onu kaybetmek istemiyordum.

"Hayır bebeğim, merak etme. Sadece güzel bir yemek yiyelim istiyorum. İstersen gece beni kendine bile kelepçeleyebilirsin. Gitmeyeceğim." ciddi konuşunca birkaç saniye bakıştık. Ona güvenmiyordum... Ya da güveniyordum ama kendime itiraf edemiyordum.

"Tamam."

Kendimi onun bir daha gitme ihtimalinden deli gibi korkarken buldum. Derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım.

O tavukları çıkarken her zamanki melodisiyle ıslık çalmaya başladı. Eskiden korktuğum bu melodi şimdi huzurlu ve güvende hissetmemi sağlıyordu.

Bir yarım saat kadar sosları ve yemekleri hazırladı. Tavuk ve patatesleri fırına koyarken, ocakta iki tane tencerede yemek pişiyordu. Acayip derecede düzenli çalışıyordu. Bir yemek değilde sanat yapıyormuş gibi.

"Tavukları bilerek doğranmış aldım, ete elimi süremiyorum." dedi iğrenir bir tonda. Yanıma yürürken aklıma kaçırdığı adamın kolunu bacağını testere ile kesmesi geldi.

"Hadi küçük aslan, yemekler olana kadar biraz karda oynayalım." dedi kapıya doğru ilerlerken.

Büyükçe gülümsedim ve oturduğum yerden kalkıp büyük bir mutlulukla peşine takıldım. O montunu giyinirken ben de montumu giyindim.  Kenardaki dolabın içinden ikimize eldiven çıkardığında hızla eldivenleri elime geçirdim.

Kapıyı açtığı an yüzüme vuran soğuk bile öyle güzel gelmişti ki.. Bir yandan mutfaktan gelen yemek kokuları, herkesten uzak bir ev ve bir şeytanın verdiği huzur. Hepsi bana güzel geliyordu.

"Karda çok yuvarlanma. Sonra üşüteceksin falan çocuk doktoru bulamam hiç." yine alay ediyordu. Yine.

Onu umursamadan bembeyaz karlara ilerledim. Eğilip karlara dokundum ve biraz beyaz, soğuk karı alıp avucumda top haline getirdim.

ŞEYTAN RUHLU ADAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin