24- ARAF

20.6K 1K 244
                                    

Boydan boya pencereden dışarı bakarken aşırı ruhsuz hissediyordum. Yeni yeni hissettiğim duygular ile başa çıkarmıyordum artık.

Pusat son şişeyide kenara koyup dışardan bana baktı. Gülümseyerek bakıyordu, bu gülüşü hiç solmuyordu sanki.

Ondan nefret ediyordum, bana bunları yaşattığı için nefret ediyordum.

Görüş alanımdan ayrıldığında saniyeler sonra parkede postallarının çıkardığı sesi duydum. Kafamı çevirip ona baktığımda bana doğru geliyordu.

"Camın ardından çok güzel görünüyordun." dediğinde yüzüne boş bakışlar atmak ile yetindim. Tam yanıma gelip durdu benim bir şey söylemeyeceğimi anladığında uzanıp dudaklarımdan öptü. Geri çekilip bileğimden tuttu.

"Hadi gel bakalım." dedi ve birkaç saniye daha gözlerime baktı. Beni kendi ile birlikte çekiştirirken itiraz etmeden onun peşinden gittim.

Dışarı çıktığımızda hava soğuk olsada yukarıda ki güneş yaz ayındaymışız gibi diğer yandanda ısıtıyordu. Bu havaları çok severdim. Kafamı çevirip baktığımda, Pusat'ın güneşten dolayı gözleri kısılmıştı. Kısık gözleri ile önüne bakıyordu. Daha sonra kafasını çevirdi ve göz göze geldik.

"Hayırdır beni mi inceliyordun?" diye sordu sırıtarak.

"Komik değilsin." dedim ifadesiz bir şekilde. Sanki küfür etmişim gibi ayıplayan bir şekilde dudaklarını ısırdı.

"Kırıldım ama." dedi ve cık cıkladı. Gözlerimi devirdim. Bu adamın sürekli dalga geçmesi sinirimi bozuyordu artık.

Bir kahkaha atarak belindeki silahı çıkardı. Silahı görünce midemin kasılmasını engelleyememiştim. Silahı elinde salladı.

"Sadece dövüşerek bir şeytanı öldüremezsin, çünkü sen yumruklar çarpışır sanarsın. Ama şeytan birden kafana silah dayar." dedi önündeki şişelere bakarken. Ardından bana döndü, dudaklarında yine bir gülümseme vardı. Ben işe ruhsuz bakışlarım ile onu izliyordum.

"Ve..." dedi kısık sesle. "BAM!" sesini yükseltip kafamın hizzasında eğilince korkarak yerimden kıpırdandım. "Ölürsün."

Sanki bir vampirdi ve kanımı içmemek için kendini zor tutuyordu. Bakışlarında bunu hissetmiştim. Beni öldürmemek için kıvranıyordu. Bir şeyi bekliyordu.

Bana gülümserken önüne döndü. Sağ koluyla silahı tutarken, bir elinide kabzaya sardı. Tek gözünü kapatıp sakin bir şekilde atış yaptığında çıkan kurşun sesiyle gözlerimi kapatıp yüzümü buruşturdum. Gözümü açtığımda o şişeye bakıp daha sonra bana döndü. Çok iyi silah kullanıyordu.

"Şimdi silahı al eline bakalım." dedi bileğimden tutup avucumun içine altın rengindeki silahı sıkıştırırken. Elime koyduğunda babamın silahlarını birkaç kez elime alsamda yinede ağırlığını hesaplayamadığım için elim bir milim kadar aşağıya düştü.

"İlk önce güzelce tutmayı öğren, ölü bir fareyi tutuyormuş gibi davranma." dedi gülerek. Bileğimden tutup diğer eliyle de parmaklarımı oynatıp silahı daha düzgün bir şekilde tutmam için hareket ettirdi.

İşaret parmağımı tetiğin olduğu kısıma koyarken, kolumu biraz kaldırıp silahın nasıl durduğuna baktı. Sanırım tutuşumu beğenmişti, gülümseyerek geri çekildi.

"Evet, güzel.. Şimdi şişelere doğru dön. Atış yapmanı istiyorum küçük aslan." dediğini yapıp şişelerin olduğu yere doğru döndüm. O hâlâ bileğimi tutuyordu.

"İlk başta sakin ol. Kabzayı iyi kavra, tedirgin bir şekilde tutma." elimi biraz kaldırıp şişelerin olduğu yere çevirdi.

"Hedefini gözünden ayırma, elin titremesin." dedi ve bileğimi bıraktı. Elini beline koyup bana döndü.

"Şimdi nefes al, ama nefesine dikkat et. Çünkü nefes alışverişlerin kolunu oynatabilir.." çenesi ile silahı işaret edince silaha döndüm.

Dediği her şeyi yapıp bir gözümü kapattım. Elimin titremesine engel olamıyordum. Bir şişeye ateş ettiğimde değmedi, ama daha sonra üç şişeyede isabet ettirdiğimde ona döndüm. Kafasını sağa sola yatırdı.

"Yanii, aferin güzel." dedi ve şişelere doğru ilerledi. Sanırım yenilerini koyacaktı.

"Ama daha iyi kullanana kadar durmak yok." o tam şişelerin olduğu kısıma gittiğinde bir hedef haline gelmişti.

Bir şeyler söylüyordu ama ben onu dinlemiyordum. Silahı kaldırıp tam sırtına nişan aldım. Bir şişeyi yerine koyduktan sonra arkasını döndü. Silahı ona tuttuğumu gördü.

İlk başta kaşları çatık bir şekilde baksada ardından kendine nişan alınmış silaha ve gözlerimin içine baktı, dudaklarında yine dalga geçen bir gülümseme yerleşmişti.

"Küçük bebek emeklemeye mi çalışıyor?" diye sordu dalga geçerek. Ben ifadesiz bir şekilde yüzüne bakıyordum.

"Hadi bırak o silahı, şeytan doldurur." dedi gülerek ardından şaşırmış gibi yaptı. "Aa ovv ben doldurdum zaten."

"Beni özgür bırakacaksın." dedim duygusuz bir sesle.

O kendi kendine gülerken benim ciddi ifademi görünce gözlerindeki alay daha da büyüdü. Kollarını iki yana açtı.

"Ah hadi ama, şimdi bu tiyatro oyunu ile mi uğraşalım. Ateş edemeyeceğini ikimiz de biliyoruz." yanıma yaklaşınca gözlerimi ondan ayırmadım.

Derin bir nefes alırken, az önceki ruhsuz halime dönmek istedim ama şimdi aşırı derecede adrenalin salgılamıştı tüm bedenim.

Dişlerimi sıktım, dudaklarım bir çizgi halini alırken onun dediği her şeyi uygulayıp saniyeler sonra ateş ettiğimde bileğim hafifçe kenara gitmişti.

Pusat'a baktığımda bedeni geriye savruldu. Omzuna denk gelmişti kurşun. Alaylı ifadesi giderken kaşları çatılarak birkaç saniye olayın şoku ile yere baktı ama ardından kanayan omzuna bakıp elini yavaşça götürdü.

Kalbim korkuyla hızlı hızlı atarken bir adım geriye doğru gittim. Sakin olmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Birini vurduğum gerçeği çığlık çığlığa bağırıyordu sanki.

Pusat omzuna dokunup ve ardından elini çekip kan olmuş avucuna baktı. Kaşları hâlâ çatıktı, bir adım daha sendeledi ama ardından dudakları gerildi. Sırıtarak kana bakıyordu.

Kaslarım daha çok çatılırken bu sefer bana döndü. Acı çekmiyordu, gülüyordu sadece.

"Aferin küçük aslan." keyiflenmişti. Bir kahkaha attı ve bana doğru bir adım attı. Ben titreyen ellerim ile silahı biraz yukarı çıkarıp ona doğrulttum yeniden.

"Yaklaşma!" dediğimde yürümeye devam etti gülerek.

Yutkunup yaşadığım korkuyla bir kez daha ateş etmeyi denedim elimi tetiğe atıp bastım ama küçük bir metalik ses gelince korkuyla silaha baktım.

"Bir kurşunu kalmış onu da kullandın." sanki yaralanmamış gibi davranıyordu. Aşırı mutlu görünüyordu.

"Ama yanlış zamanda vurdun, daha elin titriyor. Muhtemelen öldürsen kaçmak yerine ağıt falan yakardın sen." tam yanıma geldiğinde geriye doğru bir adım attığım sırada kolunu belime sararak beni kendine çekti.

Gülümseyerek dudağımdan sıkı sıkı öptü ve geri çekildi. Sanki gurur duyuyordu bu halimle. Birkaç saniye öylece durup gözlerimin içine baktı.

"Hadi, içeri geçelimde küçük aslanım pençelediği yere bir pansuman yapayım."

Beni arkaya doğru çevirdi ve sıkı sıkı tutarak yürümeye başladı. Hâlâ bir şey yapacak diye tetikte beklerken o gülerek kafasını iki yana salladı.

"Besle kargayı oysun gözünü.." dedi ve ardından bana döndü.

"Ha bir de, acıma yetime döner koyar götüne var... umarım bu yaşanmaz."

Kendi kendine kahkaha atarken, ben onun bu halini dehşetle izliyordum.

ŞEYTAN RUHLU ADAM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin