Güneşin ilk ışıkları salona vururken, koltukta büzülerek oturuyordum. Dün geceden beri ağlamaktan artık gözlerimde yaş bitmişti.
Ben hareket edemeyip öylece cansız bir bedenin önünde otururken, en sonunda Pusat beni sıkıntılı bir şekilde o odadan ayırıp salona götürmüştü. Hiç hareket edemiyordum.
Kapı açılınca gözlerimi kapıya çevirdim. Pusat üzerinde bir hırka, şapkası ve paçaları çamurlanmış pantolonu ile içeri girdi. Bakışlarımız buluşunca direkt gözlerimi çevirdim.
"Bir kahvaltı falan hazırlasaydın.." dedi dalga geçer gibi. Daha fazla sarıldım kendime.
"Sürekli buraya geldiğim için buzdolabı ağzına kadar dolu. Sadece et falan yok, çünkü burada et görmekten çok sıkılıyorum." yüzüm buruşurken o gülerek mutfağa gitti.
Burnumu çekip gözlerimi kapattım. Bu iğrençliğe dayanamıyordum artık. Kafam yerinde değil gibi hissediyorum.
"Neyse öğlen yemeğini diğer evde yeriz. Kendi kendine bir şeyler yaparız artık." salona doğru yürüyordu. Ayak sesini duyduğumda bakışlarımı çevirip ona baktım.
Elinde bir küllük ve yanan sigarasıyla beraber karşımdaki koltuğa gelip oturdu. Bacaklarını açarken, gözlerini kısarak beni süzdü. Rahatsızca yerimden kıpırdandım.
"Kalk ayağa." otoriter sesiyle konuşunca bakışlarımı ona çevirdim, birkaç saniye göz göze gelince sert bakışlarını görünce titreyerek ayağa kalktım.
"Yaklaş." dediğinde ellerimi yumruk yapıp birkaç adım yürüdüm. Arada biraz mesafe bırakıp durduğumda sigarasını bana bakarak içine çekti yeniden.
"Soyun." dediğinde afallayarak yüzüne baktım. Bu halime hafifçe gülümsedi ve kafasını salladı. "Evet, soyun. Üzerinde hiçbir şey kalmasın."
"H-hayır.." dediğimde tek kaşını kaldırdı.
"Küçük aslan miyavladı." dedi gülerek. Ama ardından yeniden ciddi bir ifadeye büründü.
"Soyun, yoksa neler yapacağımı biliyorsun."
Gözlerimin önüne ailemin arkasında duran, emir bekleyen o adam geldiğinde titredim, dün boğazı kesilen adam belirince ise nefesim kesilmişti.
"Benim yapmamı istemezsin değil mi?" dedi sakince ve sigaranın ucunu küllüğe vurup ufak bir külü döktü.
Kafamı olumsuz anlamda salladım ve tişörtümün eteklerinden tutup yavaşça üzerimdekini çıkardım. Üstüm çıplak kalınca boynumda dünkü adamın damlalar haline kanı duruyordu.
Gözlerinin içine bakarak pantolonumun düğmesini açtım ve pantolonu indirdim titreyen ellerimle. Onu çıkardıktan sonra yalvaran bir şekilde baktım ama gözüyle baksırımı da işaret edince titrek bir nefes alıp elimi baksırıma atıp çıkardım ve gözlerini yumdum.
Bu aşırı derece utanç vericiydi. Çırılçıplak bir şekilde önünde duruyordum. Göğüsüm hızlı hızlı atarken ondan hiç ses çıkmıyordu.
"Devekuşu musun sen? Kafanı gömünce görünmediğini mi sanıyorsun?" dedi gülerek. İnatla gözlerimi sımsıkı yumdum.
"Aç gözlerini." dediğinde gözlerimden yaşlar akarken kafamı hızlı hızlı sağa sola salladım.
"Hayır." dedim sesim huysuz bir çocuk gibi çıkarken.
"Ozan!" sertçe bağırınca irkilerek gözlerimi araladım. Ama kirpiklerim ıslanmıştı. O yüzüme bakıyordu.
"Gözlerin açık kalacak." dediğinde dudaklarımı büzdüm.
"Arkanı dön."
İçimi çekerek, yüzüm kıpkırmızı bir şekilde arkama döndüm. Arkamı döndüğüm anda bir ıslık çaldı.
"Gördüğüm en güzel vücut." dediğinde sağ elimi sol koluma koyup kazır gibi ovmaya başladım.
Öyle ne kadar durdum bilmiyorum ama önüme dönmemi söylediğinde yavaşça döndüm. Bakışları değişmişti ve yeni bir sigara yakmıştı.
"Bu vücuttan mı utanıyordun sen? Gerçekten aptalsın." dedi gözlerimin içine bakarken. Ardından yeniden vücudumu süzdü. Bacaklarım titriyordu artık.
"Üzerine atlamamak için kendimi zor tutuyorum." dediğinde dalga geçmiyordu, ciddiydi. "O küçük, dar deliğini parçalamak istiyorum biliyor musun?"
Kafamı eğip kızarık yanaklarım ile yüzümü buruşturdum. Kolum kızarmıştı artık. Sigarasından derin bir nefes daha çekti.
"Daha önce biriyle yapmadın değil mi?" dediğinde bakışlarımı ona çevirip kafamı olumsuz anlamda salladım. O gülümseyip iki parmağı ile kafasına hafifçe vurdu. "Ah doğru ya, sen utanıyordun kendinden. Muhtemelen elin birinin eline bile değmemiştir."
"Neden yapıyorsun bunu?" dediğimde gülümsedi. Sigarasından daha derin bir nefes alıp küllüğe bastırdı.
"Eşcinsellerden nefret etmeme rağmen, seni arzuluyorum." dedi boğuk bir sesle.
Ardından düğmesini açtığında korkuyla geriye bir adım attım. Fermuarını açıp baksırının arasından erkekliğini çıkardı. Bakışlarımı çevirdim.
"Bana bak." dediğinde bu durumun bir an önce bitmesi için yalvarabilirdim. Benden ne istiyordu?
Ona baktığımda elinin aşağı yukarı hareket ettiğini gördüm. Orasına bakmak istemediğim için gözlerinin içine baktım. Çok utanıyordum.
Ağzı aralık, kaşları hafifçe çatık bir şekilde hızlı hızlı kendini çekiyordu. Dişlerimi sıkıp bakışlarımı yanına çevirdim. Görmek istemiyordum.
Bir süre kendini çekti, ardından büyük bir inleme ile eline boşaldı. Yüzüm buruşurken o nefes nefese kalmıştı. Güldüğünü hissettim.
"Bana ne yaptığına bak.." dedi gülerek. Ayağa kalktığında bakışlarımı ona çevirdim korkuyla. O aletini baksırına sokup fermuarını çekti.
Yanıma gelirken elini hafifçe yukarıda tutuyordu. Beyaz sıvı eline bulaşmıştı. Tam dibime geldiğinde dişlerini sıkarak yüzüme baktı. Ve elini uzatıp ağzıma götürdü, elindeki beyaz sıvı tam dudaklarımın önündeydi.
"Temizle." dediğinde dolu dolu olmuş gözlerimle gözlerinin içine baktım. O ısrarcı bakışlarını çekmiyor, geri adım atmıyordu.
Ağzımı aralayıp dilimi avucuna uzattım ve sıvıyı dilimin ucuna alıp yutkundum. Elini tamamen temizlediğimde gülümseyerek geri çekildi.
"Sen sütünü içtin, şimdi bende biraz yemek yerim daha sonra da gideriz." arkasını dönüp zevkle konuşurken, fermuarını kapatıyordu.
Bacaklarım ve kollarım titrerken öylece arkasından baktım. Kendimi kaybediyordum artık.