2

5.6K 369 66
                                    



-Şafak sökmeden uyanmıştı jimin. Gece fazla ağlamış, gözleri şişmişti. Hayat zaten onun için çok zor ve öyle olmaya da evam ediyordu. Savaştı çok savaştı. Ölüm noktasından döndü, yaşam mutluluğunu yitirdi. Ne için var olduğunu bile unutmuştu. Yaşadığı travmalar ağırdı. Kimsesi yoktu. Onun için yaşıyorum diyeceği kimsesi yoktu. Tanrının Kendisine adaletli olmadığını sürekli vurguluyor, kişiliğinden nefret ediyordu. Buna rağmen yapmaktan hoşlandığını bir şey vardı. Dans etmek. Onu hayata tutan kırık bir dal gibiydi. En azından jimin öyle düşünüyordu. Başına geleceklerden habersiz.

Kısa soğuk duşun ardından, sütünü içti. Mide ağrısını alan tek şeydi. Üstünü değiştirdi. Operaya,terk edilmiş o sahnede dans etmeye gidecekti. Siyah gömleğinin altına bol palazzo pantolunu giydi. Belinde siyan korsesini takarak, saçlarını taradı. Sarıdan maviye dönmek istiyordu ama kendisine yakışacağından emin değildi. Üstüne hırkasını alarak, ayakkabılarını giydi. Apartmanın altında ki bakkala girerek,selam verdi.

"Merhaba büyükanne"
"Jimin sen mi geldin oğlum?"
"Evet,benim"

Yaşlı ama genç duran kadın arkadaki odadan çıkmış ellerini kuruluyordu.

"Bir şeyler hazırladım,yemek ister misin?"
"Teşekkür ederim büyükanne. Bir paket sigara almak istemiştim"
"Aigoo,sigarayami başladın sen?"

Elini ensesine atarak, kaşımaya başladı jimin. Buraya taşındığından beri büyükanne ile çok iyi anlaşırdi. Aç kaldığında yemek getirdi,elinde olduğunda götürdü. Ve şimdi ondan habersiz sigara içtiğini söylemek çok zor olacaktı.

"Çok olmadı. 3 aydır kullanıyorum"
"Seni haylaz. Zaten bir deri bir kemik kaldın. Şimdide zararlı şeyler kullanmaya başlamışsin"
"Yakın zaman da bırakacağım. Şimdi versen olur mu?"
"Kerata seni. Hangisini istiyorsun?"
"Mavili,uzun ince olan. Teşekkür ederim"

Jimin parasını uzatmış ama büyükanne almadan göndermişti. Yanında su da alip saate baktı. 10.30 civarı operaya girme izni vardı.

Adımlarını hızlandırdı, etraftaki insanlar ona hiç iyi gözle bakmıyordu çünkü. Kapıdan girerek, basamaklardan aşağıya doğru indi. Sahneye çıktığında önce ayakkabılarını daha sonra hırkasını çıkarttı. Isınma hareketleri ile başlayarak telefonunu Bluetoothlu hopörlere bağladı. Başlayan keman sesi ile dansına başlamıştı.

(Medyayı burada izleyebilirsiniz)

Çok şey anlatmak istiyordu dansıyla minik beden. İnsanların yüzüne söylemeye korktuğu şeyleri dansı ve hareketleriyle anlasın istiyorlardı. Canım yanıyor ama kimse söndüremez,umudum yok ama hiçbir şey bana mutluluk veremez,bir ele ihtiyacım var ama kimse bana elini vermeyecek diyordu. Ay bana asla aşık gözlerle bakmayacak, Güneş bana nefretini asla bitirmeyecek diyordu.

45 dakikanın ardından yere uzandı. Soluklanmaya başladı ama ondan hariç başka biri daha vardı. Kokusu yoğundu. Tarçın ve sigara. Çok güzel ve mayıştırıcı bir yanı vardı aslında. Ayağa kalkarak sahnenin önünde duran yüze baktı. Karanlıktan gözükmüyordu ama irisleri parlıyordu.

"Nasıl yardımcı olabilirim?"

Diye soran jimine karşılık adam bir tepki vermemiş geldiği yönden geri gitmeye başlamıştı. Sahneden inen jimin adamın omzundan tuttu. Elinde hissettiği sıvı ile adamın acı ile tislamasini duydu.

"Bayim iyi misiniz?"

Sıvıyi kokladı,demir ve kan. Kan kokusu vardı. Endişe ile gözleri açılan minik beden yineledi

"Bayim yaralısıniz. Biraz bekleyin. Tedavi edeceğim"

Jimin adamı ardında bırakarak arka kulise doğru koştu. Ayakları çıplakti ama o bunu önemsemiyordu. Bu irisleri daha önce nerde gördüğünü düşünürken,kutuyu alarak geri döndü. Ama kimse yoktu. Olduğu yerde döndü.

"Bayım, nerdesiniz?"

Yaralı adam çoktan çıkmıştı. Opera binasinin kapısını açtığında karşılaştığı sahne hiç iç açıci değildi. Patlamış araba. Kaçışan insanlar,silahlı çatışma sesleri. Ve bağırılan bir isim.

"LANET OLSUN SANA JEON JUNGKOOK!!"

Jeon jungkook. Kimdi ki bu adam? Bunları başlatan o olamazdı değil mi? Gözleri heryerde yaralı adamı arasa da pesedip dışarı da kopan kıyameti umursamadan yaptığı işe devam etti. Yelkovan akrebi kovalamaya devam ederken,saatinin dolduğunu gördü. 21.00.

Hırkasını ve ayakkabısını giyerek geldiği yoldan geri döndü. Sigarasını yaktı,eve doğru olan yokuşu çıkmaya başladı. Eve girdiği sırada telefonu çaldı. Ama kendi telefonu değildi. Yıllardır, geldiğinden beri duran o ankesörlü telefondu. Tedirgin oldu, korktu. Yavaşça kulağına götürdü.

"Alo?"
"Seni benim yapana kadar takip edeceğim"

Ve telefon minik bedenin suratına kapatılmıştı.....

------
Bölümler geç gelebilir. Dershane falan olunca yoğun oluyorum ama elimden geldiğince atmaya çalışacağım. İyi okuamale :)

in pain | jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin