Dudağa pansuman yapmak mı? Benim için asla kolay değildi. Yapamayacağımı söylesem ne olurdu ki? Ya dayanamayıp öpersem?
"Doktor olup ameliyathanede bu kadar beklesen seni atarlar işten. Yapamıyorsan ver ben yapayım."
Versem mi? Hayır vermiyim. Veriyim en iyisi. "Ben yaparım." Gözlerini kısıp şüpheli şekilde bakıp gülümsedi. "Pekâlâ." Sıçtım. Daha ben dün bu dudakları öptüğümü düşünmüştüm. Şimdi ne bok yiyeceğim imdat.
Pamuk ve sıvı karışımını halletmiş pansuman yapmam gereken noktaya gelmiştim. Tanrım, beni bunun tuzağına düşürme. Aklımı karıştırmasına izin verme. Tşk.
"Kaşından başlayım bence ben demi. Evet evet ordan başlayayım."
Aniden fikir değiştirmem onda garip bir şaşkınlığa sebep olmuştu. Kaşına pansuman yapacaktım ama nasıl? Pozisyon olarak baya uzaktım şuan. Duvarda yaslı oturuyor olması benim işimi zorlaştırıyordu. "Biraz bana doğru yaklaş ki yakın olayım."
"Bana yakın mı olmak istiyorsun, vay." Dediği şey ile sadece yutkundum. Başka ne yapabilirdim ki. Gözlerini gözlerim ile buluşturdu. Çok garip bakıyordu çok geriliyordum yanında. Ne kadar soğuk kanlı kalmaya çalışsam da geriliyordum. Seviştikten sonra olmaya başlamıştı bu istemsiz gerilmeler.
"Evet pansuman yapacağım ya hani." deyiverip geçiştirmeye kalktım ama pek olmadı. Duyduğum şey ile biraz aklım uçmuştu çünkü. "O zaman kucağıma gel." Hafifçe diz çöktüğüm yerden geri kaçtım. "Hayır. Sen bana yaklaş." Minho'nun derin bir nefes verdiğini fark ettim. Sikmese bari.
"Tamam yaklaşacağım, altı üstü bir pansuman niye bu kadar takıldın?"
Niye takıldım? Niye, neden? "Takıldığım yok sus." Bana yaklaşıp bağdaş kurdu ve kafasını kaldırdı. "Mutlu musun?" Pişkin pişkin kafa sallamış olmam onu sinir etmişti galiba.
Hafifçe çenesini tutup kafasını sağa yatırdım. Gözlerimin içine içine bakması beni geriyordu. "Hey bakma öyle, hem neye bakıyorsun ki?" Yara olan dudaklarını araladı.
"Nasıl bakıyorum?"
"Garip."
"Garip mi bakıyorum?"
"Kes şunu."
Kıkırdayıp kafa salladı. Salak sinir ediyordu beni. Pansuman yapacağım yere tekrar yöneldiğimde dengemi kaybettiren bir el yüzünden oturduğum yer değişmişti. Minho bir anda beni kendine çektiği için dengemi bozmaya yetmiş de artmıştı bile. Oturduğum yer ise şuan Minhonun bağdaş şekilde duran kucağıydı.
"Sen çok kötüsün."
"Çok duyuyorum."
"İyi."
Kucağındaki pozisyon daha işimi kolaylaştırmıştı aslında ama zoru oynayıp hoşuma gitmemiş gibi davranmam lazım. Nazlı biriyim ben.
Kaşına değdirdiğim pamuk canını yakmıştı tekrardan. Anlık olarak elini omzuma yerleştirdi. Pek anlık gibi değildi ama olsun. İşime geliyordu. Minho ile temasta bulunmak hoşuma gidiyordu aslında. Ama yanında kedi gibi olma huyumdan vazgeçemiyordum.
Aklıma takılan o kadar çok soru vardı ki. Hangisini sormalıydım bilmiyorum. "Minho." Gözlerimizi birleştirdiğinde kafamı eğip elimdeki malzemeleri kenara bıraktım.
"Efendim?"
"Şey soracağım."
Minho kaşlarını kaldırmış beklenti içinde bakmaya devam ediyordu. "Geçen günlerde, bizim bar görevinde." Gözleri kısıldı hafifçe. "Ee?" Dudaklarımı istemsiz olarak yalamam onun baktığı yerin değişmesine sebep olmuştu. "O gün yaşananları hatırlıyor musun? Barda falan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
1987 -Minsung
Humor"Yüzbaşı, sen ağlıyon." Birbirleri ile iyi anlaşamayan iki yeni yüzbaşı ve onların arasını yapmaya çalışan iki asker. Fic eski bir fic cringe sahneler için özür dileriz :(