Sevgili?
Bu kelime saniye saniye beynimde yankılanarak başımın bir anlık dönmesine sebep olması yüzünden gözlerimi ağır ağır kırpıştırıp kaşlarımı kaldırdığımda, sorgularcasına anlamsız bakışlarımı göndermem pek de uzun sürmemişti.
Çünkü, hadi ama! Sevgilisi olsaydı bunu daha önceden, daha doğru bir zamanda öğrenmem gerekmez miydi? Yani şimdi, tam şu anda, ayaküstü bir vaziyette bunu öğrenmem ne kadar mantıklıydı?
"Efendim?" kelimesi ağzımdan manalı bir sesle çıktığında, "Ne?" dedi kafasını sağa sola hafifçe sallayarak sanki her şey çok normalmiş gibi bir tavırla. "Sevgilimin olması garip bir şey değil Jeongin, değil mi? Hadi gidelim artık, merak edecekler bak."
Elimden çekerek beni götürmeye çalışsa da ben ısrarla buna izin vermiyordum. Bu kadar önemsiz bir durummuş gibi konuşması sabrımı zorluyordu. "Of hyung... Biliyorsun işte sen de. Hiçbir şey anlatmadın veya çaktırmadın, nasıl bir anda ortaya 'sevgili'n çıktı, gerçekten merak ediyorum."
Biraz duraksayıp gözlerini kapatarak derin bir iç çektiğinde, gözlerini açtığı zaman bıkkın bir ifade görmüştüm suratında. "Şimdilik bunu bir kenara itelim ve diğerlerinin yanına gidelim Jeongin, herkese anlatırken sen de zaten her şeyi öğrenirsin. Anlaştık mı?"
Birkaç saniye gözlerinin içine bakıp kaşlarımı çatsam da, "Pekâlâ..." diyebildim en sonunda. Yine kabul etmiş ve ona uymuştum. Zaten hep de böyle olmuyor muydu? O bir şey derdi ve ben her ne kadar diretip karşı çıksam da en sonunda pes eder ve yine ona uyardım. Hiçbir zaman başka şansım olmamıştı ki.
Elimden sıkı sıkı tutarak beni peşinden sürüklerken hiçbir şekilde sesimi çıkarmıyordum. Sadece... Sadece tek düşündüğüm şey bugünün ne kadar boktan olduğuydu. Neydi bugün? Ayın on üçü falan mı acaba?
"Tanrı'ya şükür!"
Duyduğum bu sesle ne zamandır bir yere takılı kaldığını bilmediğim bakışlarımı çekerek bana seslenen Chan hyunga baktığımda, ilk birkaç saniyem her şeyi kavrayabilmekle geçmişti. O kadar fazla felaket olmuştu ki gün içerisinde, bu felaketlerin içinde boğulup kaybolabileceğimi düşünmüştüm bir anlık. Ve bunun düşüncesiyle de boğazımda oluşan yumru ve burnumdaki sızı yükselmiş ve gözlerimin dolmasına sebep olmuştu.
"Gel buraya salak!" Chan hyung, kollarını açarak beni yanına çağırdığında hiç vakit kaybetmeden hızlıca yanına gitmiş ve kollarının arasına girerek sıkı sıkı sarılmıştım. İçimde bastıramadığım ağlama duygusu sürekli artıyordu. Ama bu kez ağlamak istemiyordum, zaten Hyunjin hyungun kolları arasında bol bol ağlamış ve içimi döküp rahatlamıştım, şimdi nedense tekrar gelmişti bu duygu içime ve artık ağlamak istemiyordum.
Güçlü bir omega olmayı hedeflerken bu kadar narin olmak gerçekten çok boktandı.
"Teşekkür ederim hyung... Gerçekten çok teşekkür ederim, sen olmasan ne yapardım acaba..." Cılız çıkan sesimle mırıldandığımda başımı geri çekip ona bakmamı sağladı ve, "Sakın daha fazla teşekkür ettiğini duymayayım." dedi kaşlarını çatarak. "Woojin'i şimdilik bir bokluk yapmazsa hallettik, sen orasını düşünme tamam mı? Ve ayrıca, itiraf etmeliyim ki, onu dövmekten aşırı zevk aldım. Bir daha bir şey yaparsa yine ben döveceğim, anlaştık mı?"
Kıkırdayarak başımı salladığımda, "Güzel." dedi o da gülümseyerek. Sonra ise bakışları Hyunjin hyunga döndüğünde, "Siz neredeydiniz peki? Bir anda kayboldunuz ortadan?" diye sormuştu bir ona, bir bana bakarken.
"Jeongin'i korumak için boş bir sınıfa götürmüştüm. Siz ne yaptınız başka? Müdür bir şey demedi mi?"
"Aslında... Müdür de olaylara birazcık dahil oldu diyebilirim ama sorun yok, onu da hallettik. Siz şimdilik merak etmeyin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No507 | hyunin
FanfictionYang Jeongin, bir alfa olacağından oldukça eminken kendisini çocukluk arkadaşı Alfa Hyunjin'in kucağında sürtünürken bulur. [omegaverse] 040921 & 260722