Yaklaşık yirmi beş dakika geçmişti ama bitmiyordu. Dakikalardır dakikaları sayıyor, sıkıntıdan patlayacak olmuş bir şekilde olduğum yerde oflayıp puflamaktan başka hiçbir şey yapamıyordum. Sikeyim, matematik dersinden nefret ediyordum! Siktiğimin sayılarını gördükçe sanki her şey üstüme üstüme geliyor, midem bir anda yükselerek iğrenç bir derecede bulanıyordu. Kusacak gibi hissediyordum.
Aslında başarısız sayılmazdım. Çalışsam, masanın başına oturup bir iki soru çözsem pek de fena bir öğrenci değildim. Sadece sevemiyordum dersi, ısınamıyordum bir türlü işte. İçimi bayan kırk dakikadan başka hiçbir şey değildi çünkü. Bazen hayaller alemine dalıp giderek tüm dünyadan soyutlanmamı sağlaması tek güzel tarafı olabilirdi fakat onun dışında bana pek bir fayda sağladığını görememiştim.
Esnemekten yaşarmış gözlerim etrafa mahmur mahmur bakarken biraz daha burada dursam uyuyakalacak gibi hissediyordum. Fakat beni ayakta tutan tek yegane şey, okul sonrası Hyunjin hyungu ziyarete gidecek olmaktı. Bugün ne yazık ki okula gelememişti. Daha önceden de dediğim gibi, bir kez hasta olduğunda geri iyileşmesi çok uzun sürüyordu. Bu yüzden ona bugünlük evde kalmasını ve güzelce dinlenip toparlanmasını söylemiştik.
Tatilden döneli çok fazla olmamıştı. Ancak sorun şuydu ki hala o tatil havamdan çıkamamıştım. Alt tarafı bir haftalık tatil olsa bile tüm gün ortada hayalet gibi dolanıp durmam ve hiçbir dersten bir şey anlamamam benim suçum değildi. Ve üstüne üstlük bir tatilin bu kadar güzel geçmiş olması her şeyi mahvediyordu işte. Gerçekten, hayatımda yaşadığım en muazzam tatildi benim için. Nedenini söylemeye gerek yoktu, zaten herkes biliyordu.
Kulaklarıma ilişen zil sesi var olan uykumu saliseler içerisinde yerle bir ederken zaten toparlanmış olan çantamı kaptığım gibi sınıftan çıkmam çok hızlı gelişmişti. Çocuklar zaten nereye gideceğimi pek ala bildikleri için onlara bir şey dememe gerek yoktu. Basit bir, "görüşürüz"den sonra sınıftan çıktığım gibi okuldan fırlamam, sonra ise yapabildiğim en hızlı adımlarla eve doğru yürümemin üzerine yaklaşık yarım saat sonra eve varabilmiştim. Biraz fazla hızlı yürüdüğümden olsa gerek, nefes nefese kalmıştım ancak sorun değildi. Hyungumu çok özlemiştim.
Evlerimiz hemen dipdibe olduğu için eve girip üstümü başımı değiştirmek ve çantamı bırakmak çok mantıklı bir fikirdi fakat umursamamıştım. Hyungumun kapısının önüne geldiğim gibi biraz soluklanıp zili çaldıktan sonra kapının açılmasını beklemiştim birkaç saniye. Ancak sonra kapı birden açıldığında gözlerim hızla yukarı çıkarken dudaklarımdaki tebessümün yavaşça solması bir olmuştu.
Çünkü kapıyı açan kişinin, beklediğim kişiden ziyade, Eun'un olması kesinlikle bu aralar pek de beklediğim bir şey değildi.
Yüzündeki tiksindirici gülümseme sinirimi anında bozmaya yeterken üstüne cılız sesiyle söylediği, "Ah, Jeongin..." lafı bütün keyfimi kaçırmaya yetmişti. Cidden, bunu söyleyeceğimi tahmin etmezdim ama, kesinlikle matematikte sıkılıp daraldığım anları şu ana yeğlerdim.
O, içeri girmeme müsaade vermeden kendim ilerleyerek aynı zamanda da Eun'u bir hışımla kenara iterek içeri girdiğimde Hyunjin hyungu koltukta yatar pozisyonda görmek sıkıntılı bir iç çekmemi sağlamıştı. En kötüsü de ona karışamayacak olmamdı. Aramızda kesin bir şeyler olmadan ona, "şöyle yap" veya "böyle yap" diyemezdim. Eun'la birlikte olduğunu en başından beri bilen bendim ne de olsa.
Hyung yattığı yerden doğrulup, "Jeongin." diye mırıldandığı an yüzüme yalancı bir tonda gülümseme takınarak hızlı hızlı hyungumun yanına gitmiştim. "Hyung, nasıl oldun, daha iyi misin?" diye endişeli bir tonda konuşurken gözüm hem yanımızda dikilen Eun'a hem de Hyunjin hyunga gidip geliyordu. Bu sinir bozucu betanın yanımızda dikilip durması gerçekten sabrımı zorluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
No507 | hyunin
FanfictionYang Jeongin, bir alfa olacağından oldukça eminken kendisini çocukluk arkadaşı Alfa Hyunjin'in kucağında sürtünürken bulur. [omegaverse] 040921 & 260722