Küçük omega yavaşça açtı gözlerini. İlk gördüğü şey beyaz bir tavandı. Bu onun endişelenmesi için yeterdi bile çünkü onun evi tahtadandı.
Farklı bir yerde olduğunu kavrayınca yerinden doğrulmak istedi. O kadar halsizdi ki kımıldayamıyordu bile. Yine yerinde doğrulmak isteyince bu sefer kafasına bir ağrı saplanmış ve omega inlemişti.
Onun sesini duyan genç hekim bitkilerin arasından otları ayırmayı bırakmış ve arkasını, odada bulunan yatağın üstündeki çocuğa, dönmüştü.
Yaşıt olduğunu tahmin ettiği kişiye yaklaşmış ve "yerinden kalkma, bünyen bunu kaldırmayabilir." Demişti.
Omega nerede olduğunu, kendisine ne olduğunu bilmiyordu. Kendisine yaklaşan kişinin alfa olduğunu anladığında daha çok gerildi.
Alfa, "İsmim Soobin, Choi Soobin. Bu Sarayın hekimiyim." Demişti karşısındaki omeganın sakinleşmesi için. Beti benzi atmış olan omega "saray mı?" Demişti.
Beomgyu sarayda mıydı yani? Beta annesi neredeydi?
"Neden buradayım?" Dedi Beomgyu. Karşısındaki alfa rahatlaması için feromon salgılıyordu. Islak toprak kokusu onu sakinleştirmiş olsa da neden burada olduğunu hâlâ çözememişti.
"Aslında bunu sana sormam lazım." Dedi alfa. Kapının yanındaki tahta, beyaz kireç ile boyanmış olan sandalyeyi Beomgyu'nun uzandığı yatağın yanına çekti. Sandalyeye oturup soran gözler ile Beomgyu'ya baktı. Beomgyu ise o sırada odayı süzüyordu.
Oda kendi evinden büyüktü. Odada kendi uzandığı yatak dışında başka bir yatak daha vardı. Kapının 5 metre ötesinde tahta masanın üzerinde yığınla bitki vardı. Masanın hemen yanında ise duvara yaslanmış bir çuval. Çuvalın ağzı açık olduğu için içindeki bitkileri görebiliyordu.
Bitkiler ile dolu olan masanın çaprazında bir masa daha vardı. Üstünde ise ismini bilmediği, hekimlerin kullandığı malzemeler. İki masa arasında ise el yıkamak için olduğunu tahmin ettiği bir kova ve tas vardı.
Odada kocaman bir pencere vardı. Pencerenin hemen önünde ise bir ocak.
Beomgyu elinde olmadan başını kuş tüyü yastığa daha sürdü. Onun evindekinin içi saman ile doldurulmuştu. Ayrıca alfanın yaydığı feromon onu evinde gibi hissettiriyordu.
"Anlamadım?" Dedi Beomgyu. Soobin dirseklerini Beomgyu'nun uzandığı yatağa dayadı ve meraklı gözler ile karşısındaki çocuğa baktı.
"Kral seni buraya getirttirdi." Dediğinde Beomgyu şokla ağzını açtı. Sanırım karşısındaki çocuk yalan söylüyordu.
"Seninle yakından ilgilendi, hergün gelip kontrol etti. Üstelik uyanınca kendisine haber vermemizi söyledi." Dedi Soobin hızlı hızlı.
Bir ilişkilerinin olduğunu düşünüyordu ama bilmiyordu ki Beomgyu daha kralın yüzünü bile görmemişti. Halkın anlattığı kadarıyla biliyordu.
"Neden burada olduğumu dahi bilmiyorum. Üstelik daha önce kralı görmedim." Dedi Beomgyu. Kendini daha iyi hissettiğini anlayınca yerinden doğruldu. Sırtını duvara yaslayıp tekrar alfaya döndü.
"Buradan çıkabilir miyim?" Dedi. Soobin tam cevap verecek iken odanın kapısı büyük bir gıcırtı ile açılmıştı. İçeriye beyaz, üstünde siyah işlemeler olan hanboklu biri girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lo♡er / taegyu
Fanfiction-devam etmeyecek- "Oğlunu saraya bağışla." -Omegaverse- °•°•° Bazen bir lanet, bazen bir düşmanlık, bazen bir dikkatsizlik, bazen bir basit hata, bazen aşk, bazen ise 'gurur'. 'Sanılanın aksine' diye başlayacağımız cümleler ile hiçbiri düzelmiyordu...