II

643 55 30
                                    

× × × × ×

| 5 Mayıs 2018 • 07.35

| Anıl

  Soğuktan ürperirken Alperen'in durağın içinde beni beklediğini görmemle ellerimi ısınmaları adına cebime koydum ve adımlarımı hızlandırdım.

  Onun evi benim evime oranla durağa daha yakın olduğu için ona evden biraz daha geç çık desem bile beni dinlemeyip erkenden çıkıyordu. Erken çıktığı için de erkenden durakta oluyor ve bana oranla daha çok üşüyordu.

  Kütüphanede yer kapabilmek adına erkenden kalkıyorduk ve havalar tam ısınmadığı için böyle erken gelmeleri yüzünden soğuk kapıp, hastalanmasından korkuyordum. Bana kendimi değerli hissettirse de beni, daha doğrusu benim gibi birini beklerken üşüyordu. Üstüne durakta tramvaya binene kadar da donuyorduk. Ve aksilik hangi sabah daha çok üşürsek tramvay daha geç ya da dolu bir şekilde geliyor ve biz de binemiyorduk.

  Yolu geçip tramvay geliyor mu diye arkama baktım. Ancak gözükmüyordu bile. Geçmek için turnikeye elkartımı tuttum ve başını durağın camına yaslayıp gözlerini kapatmış bir hâlde beni bekleyen Alperen'in yanına adımladım.

  Yanına ulaşınca korkmaması için "Günaydın." dedim ve soğuktan kızaran burnunu işaret ve orta parmağımla sıkıştırdım. "Kedi burnu gibi yine burnun. Buz kesmiş." Yüzünü buruşturarak gözlerini araladı ve elimi itti.

  "Sana da ohayo."

  Gülerek yanına oturdum. Yanına oturmamla olduğu yerde hafif doğruldu ve o da işaret ve baş parmağıyla benim burnumu sıkıştırdı. "Seninki de üşümüş."

  Bu hareketine şaşırdığım için ağırca başımı salladım. Genelde birinin ona dokunmasından ve o da başkasına dokunmaktan pek hoşlanmazdı. Şimdi ise kendi kendine burnumu sıkmıştı ve ben de ona dokunabilmiştim. Gerçi benim pek dokunduğum söylenemezdi. Sonuçta ne zaman hafiften de olsa ona dokunsam, sürekli beni itiyor ya da uzaklaştırıyordu. Bazen de tuvalete gitme bahanesiyle yanımdan kaçıyordu.

  "Üşür tabii. Götüm dondu on beş dakikada buraya gelene kadar."

  Dediğime hafiften güldü. Ardından elini burnumdan çekip ellerini cebine koydu. Önüne dönerken elimdeki poğaça poşetini daha fazla soğumadan yemesi için ona uzattım. Ama başını iki yana sallayarak almadı. "Ellerim üşüyor. Kütüphanede yerim." Başımı sallayıp ona poğaça uzattığım elimi çektim ve ben de cebime koydum.

  Başımı onun az önce yaptığı gibi durağın camına yaslayıp ona baktım. Biraz düşünceli bir şekilde durağın içinde uzattığı bacaklarına bakıyordu. Ne düşündüğünü merak ettiğim için "Ne düşünüyorsun?" diye sordum.

  Başını hafiften sallayıp dudaklarını hafiften büzdü. "Dört gündür ailen yüzünden mi gelmedin?" Kaşlarım kendiliğinden çatılırken başımı salladım. "Hıhım."

  Aslında tek neden ailem değildi. Kendimi iyi hissetmiyordum ve üzerimde varlığını birdenbire hissettiren yalnızlık hissi yüzünden, onunla tanışmadan önceki hallerimde olduğu gibi bana ölümü cazip gösteren ve yaparsam canım hiç yanmayacakmış gibi kendime zarar verme düşüncelerine dalıyordum. Alperen, onunla tanışmadan önceki zamanlarımın bana tekrar uğradıklarını bilseydi kesinlikle çok kızardı.

  "Kardeşine nasıl davranıyorlar? Sana davranış biçimlerinden daha mı iyi?"

  "Evet."

  "Peki niye sana karşı böyleler?"

  Omuz silktim. "Bilmem."

  Gerçekten de neden böyle olduklarını bilmiyordum.

  Evden çıkar çıkmaz, götümüzü donduran soğuğa rağmen Alperen'in varlığıyla yerine gelen keyfimin bu üç soruyla kaçtığını hissettim. Evde değilken evde yaşadığım sorunları düşünmek istemiyor, sadece Alperen'in yanında geçirdiğim zamanlara odaklanıp mutlu olabilmeyi istiyordum.

  "Peki soru çözebiliyor musun evde? Ya da ne bileyim konu çalışırken çalıştığın konuları falan anlayabiliyor musun?"

  Yine başımı salladım.

  "Hıhım."

  "Bu dediğine inanmıyorum Anıl."

  Kaşlarım çatıldı. "Neden?"

  "Evet desen bile evdeki sorunlar yüzünden iyi olmadığın için derslere düzgün bir şekilde odaklanabildiğini düşünmüyorum."

  Dediği gibi soru çözsem de pek odaklanabildiğim söylenemezdi. Ancak bu seneyle beraber beş yıldır aynı şeylere çalışıyordum ve neredeyse tüm konuları artık ezbere bildiğim için derslere odaklanıp odaklanamamam bana göre sorun değildi.

  Konunun sıkıcılığı canımı sıktığı için ortamdaki havanın dağılması için yüzümü boynuna gömdüm. Sweatinin şapkasını taktığı için fazla boynuna gömdüm de denemezdi. Başımı biraz daha boynuna sokarken "Boşver onları. Burnum donuyor." diye söylendim. Boynundaki yüzümü kendinden uzaklaştırmak için kendini çekerek başını sağ tarafa yatırdı. Ancak boynunda benim için daha çok yer açtı desek daha doğru olurdu.

  Tekrar kendini çekeceğinde sol elimle kaçmasını engellemek için boynundan tuttum. "Kaçma."

  Sağ eliyle boynundaki elimi, sol eliyle de yüzümü boynundan uzaklaştırmak için itti. Eli gözüme geleceğinde son anda kapatıp parmaklarının gözüme girmesine engel olabilmiştim.

  "Anıl, fazla dibine girme. Durak insan kaynıyor, yanlış anlayacaklar."

  Omzumu çocuk gibi arka arkaya silkerken "Banane." deyip tekrar boynundan yakaladım ve kaçmasın diye onu sıkıca tutup yine yüzümü boynuna gömdüm. "Aramızda bir şey yok."

  "Ama onlar bunu bilmiyor."

  "Ona kalırsa beni ölümden kurtaran kurtarıcı meleğim olduğunu da bilmiyorlar."

  "Olsun."

  Bunu dedikten sonra başını sağa sola çevirip, bacağını da sallamaya başladı. Sanırım dediği şey yüzünden kalabalıkta ona karşı bu kadar yılışıkça davranmamdan o da rahatsız olmuştu. Bu istemsiz olarak moralimi bozdu. Kaçan keyfimle, "Burnum ısındı." diyerek geri çekildim ve tramvayı beklemek adına tekrar başımı cama yasladım. O ise ellerini cebine attı ve çilekli şeker gibi bir şey çıkardı. İlk olarak kendisine açıp, ağzına atarken ardından da bana uzattı.

  "İster misin?"

  "O ne?"

  Ne olduğunu tam olarak anlayamadığım için istemsizce sordum.

  "Çilekli tofita."

  Normalde başkasının verdiği şeyleri yemeyi sevmesem de bu durum bana veren kişi Alperen olunca değişiyordu. İstediğimi belli etmek adına vermesi için konuşmadan elimi ona doğru uzattım.

  Ona karşı yılışık davranışlarımı hiçbir zaman bu kadar kolay kesmediğim için benim onu bırakmamla ve bir şey söylemememden olsa gerek bakışları bana döndü.

  "Ne oldu?"

  Gözlerine bakarak başımı iki yana salladım. "Hiç."

  Bana hafif şaşkınlık gülümsemesi bahşederken, anında sildi yüzünden. Tofitayı geri cebine atarken "Bakim mi burnuna?" diye sordu. Mesajda yazdığı gibi söylemesi komiğime giderken gülümseyip başımla onu onayladım. Gözleri yüzümü incelerken, eliyle burnumu tuttu. Ben de ona baksam da göz göze gelince gözlerimi çektim üzerinden. Birden kasılan vücudumla, kalp atışlarımdaki değişen ritmi hissederken, istemsiz olarak nefesimi tuttum.

  "Isınmamış." diyerek elini çekti ve bana doğru eğilerek fısıldadı. "Üzülme. Evde yalnız olsaydık yüzünü boynuma gömmen sorun olmazdı."

× × × × ×

Belirsiz • [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin