XI

324 41 18
                                    

× × × × ×

| 16 Mayıs 2018 Çarşamba • 14.16

| Anıl

  Alperen'e tekrar göz ucumla bakarken dönerinin sonlarına yaklaştığını gördüm. Çok büyük bir şey yiyor gibi o kadar heyecan ve mutlulukla yiyordu ki, döner sevmeyenleri bile yemeleri için iştahlandırabilirdi.

  Telefonuna mesaj gelirken, yeme hızını birazcık düşürerek şifresini girdi ve mesajını okumaya başladı. O mesajını okurken ben de dönerimden bir ısırık alıp ne geldiğini bilmediğim için bakışlarımı ona çıkardım. Mesajı okuyup bana bakmasıyla göz göze geldik. Bana bir şey düşünüyormuş gibi baktığı için kendimi tutamayarak "Kimmiş?" diye sordum. Belki Güney abigil acilen çağırıyor falan olabilir ve gitmesi gerektiği için bakmış olabilirdi.

  "Arkadaşlarım."

  Bunu duyunca duraksadım. Genelde beraberdik ve benim yanımda eskisi kadar arkadaşlarıyla doğru dürüst konuşmazdı bile. Sesimi çıkarmadan kaşlarımı kaldırıp indirdim. Ne dediklerini merak etsem de ne yazdıklarını sormadım ona. Kesin görüşmek için bir yere çağırmışlardı onu. Alperen'de gidecekti ve ben de kendi başıma dımdızlak ortada kalacaktım.

  Keyfim kaçmıştı birden...

  Alperen bir şey demeden mesaja cevap yazarken onu izliyordum. Kesin çağırdıkları yere gidecekti. Keyfim gibi kaçan iştahıma rağmen dönerime dönüp sessizce yemeye devam ettim. Şu an bunun dışında yapabileceğim bir şey de yoktu.

  Diğer arkadaşlarıyla birlikteyken neler yaptığını görmem için bana attığı fotoğraflardan eğlendiğini görebiliyordum. Tabii ki onların yanında da eğlenebildiği için seviniyordum ancak benim Alperen dışında arkadaşım olmadığı için Alperen'i diğer arkadaşlarıyla paylaşmayı sevmiyordum. Sürekli benimle olsun istiyordum. Belki bu düşüncem bencilceydi. Ama Alperen'e o kadar çok alışmıştım ki, onların yanına gidince yalnız kalıyordum.

  Önceden yalnız kalmaya bayılan ben, artık yalnız kalmaktan nefret ediyordum. Ya da belki de asıl nefret ettiğim şey yalnızlık değil, Alperensizlikti.

  İçerideki kimseye çaktırmadan kendimi onayladım. Sanırım bu daha doğru bir tabir olmuştu.

  "Beni kente çağırıyorlar."

  Keyfim kaçtığı için dediğine sessizce başımı salladım. Tahmin ettiğim gibi bir yere çağırmışlardı. Bana göre kentte vakit geçirmek için pek bir şey yoktu. Beni bırakıp gitmesini istemiyordum ama olur da giderse onsuz kütüphanede durmayacağım için bana da eve dönüş yolu görünüyordu. Eve gidince kaçan keyfim yüzünden pek sanmıyordum ama yapabilirsem kaldığım yerden ders çalışmaya devam ederdim.

  "Beni çağırmalarına bir şey demeyecek misin?"

  Bunu sorarken dirseklerini masanın üzerine koymuştu ve dönerinden ısırırken de bana bakıyordu. Onların yanına gitme, benimle kal demek istedim ama kendimde ona bunu söyleyecek cesareti bulamadım. Bulamamam iyiydi. Arkadaşlarıyla görüşmesine engel olmak istemiyordum.

  "Peki, anladım ben. Bir şey söylemesen de olur." Ne anladığını bilmiyordum ama ısrar etmemesi iyiydi. Dediğine tekrar başımı sallarken "Sen de benimle gelmek ister misin?" diye sordu bu sefer de. Onunla vakit geçirmek için birlikte gitme teklifini kabul etmek isterdim ama isimleri dışında hiçbir şeylerini bilmediğim arkadaşlarının yanına gidip de varlığımla onları rahatsız etmek ve ortamın huzurunu kaçırmak istemiyordum.

  Gerçi isimleri dışında hiçbir şeylerini bilmiyorum dediğime bakmayın. İsimlerine ek olarak, Alperen'in bana telefondan gösterdiği fotoğraflarından dolayı nasıl bir şeye benzediklerini de biliyordum. Canlı olarak hiç görmediğim ve aramızda tek kelime dâhi sohbet geçmediği için isimlerini bile karıştırıyordum gerçi.

Belirsiz • [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin