VIII

392 48 30
                                    

× × × × ×

| 13 Mayıs 2018 Pazar

| 1 Hafta Sonra

| Anıl

   Alperen'in yoğun isteği üzerine, daha önce hiç gitmediği için bugün kütüphaneden erken çıkıp akşam manzarasını izlemek için Akyokuşa gitme kararı almıştık.

  Aslında gezmek pek bana göre değildi. Başta babangil izin vermez diyerek fikrini değiştirsin diye onu kandırmaya çalışsam da hem beni zorlayıp, hem de Güney abiyi arayıp sormuştu hemen. Başta tek gideceğini zannedip izin vermemişti. İzin vermediği için tam sevinirken benimle birlikte gideceğini söyleyince sevincim kursağımda kalmıştı. Dudaklarımı aralayıp karşı çıkacağım zaman ağzımı kapatıp beni susturmuş, babasıyla arasında geçen birkaç saniyelik sessizlikten sonra izni almıştı.

  Ee tabii ondan sonra da Alperen heyecanı yüzünden yerinde duramayıp 'Markete girip kek ve meyve suyu alalım. Orada kamelyaya oturup yeriz.' diyerek peşinden geleceğimi bildiği için konuşmama fırsat tanımadan son hız markete girmişti.

  Elinin ayarı fazla olmadığı için üzerindeki bu heyecanıyla girer girmez alışveriş arabası almış ve içini doldurmaya başlamıştır korkusu yaşasam da girdiğimde eli boştu. Keklerin olduğu kısımda ciddi ciddi kek bakıyordu.

  Hangisini alacağına karar verememiş olmalı ki yanına geldiğimi fark edince "Neli alalım?" diye sordu. "Sen dankek sevmiyordun." Dediğini onaylayıp ben de onun gibi kısa bir göz gezdirdim keklere. Dikkatimi çeken etinin üçgen şeklindeki kekiyle onu aldım ve ona uzattım. "Bundan alalım. Bunu ikimiz de seviyoruz."

  Dankeki inceleyen bakışları dediğimden sonra elimi buldu. Başını sallayarak elindeki keki bıraktı ve yanımdan uzaklaştı. Onun bir şeyler bakınmasını izleyerek peşinden ilerledim. Meyve suyunu da bulduktan sonra aldı ve bana döndü. "Tamamdır alacaklarımız. Çok kalamayacağımız için fazla bir şey almaya gerek yok."

  "Hıhım."

  Birlikte kasaya ilerlerken kendine çilekli tofita almayı da ihmal etmemişti. Birkaç kişilik sırayı bekleyişimizin ardından sonunda aldıklarımızı ödemiş ve marketten çıkmıştık.

  Çıkar çıkmaz bana bakarak elindeki poşeti uzattı. Poşetle bakışma yaşarken aklıma gelen fikirle "Çantamıza mı koyalım?" dedim sorarcasına. Başını sallayarak reddetti tabii ki. "Olmaz, kek parçalanabilir. Oraya gidince yerken parçalarına ayrılmış kek parçaları görmek istemiyorum." Bir şey demeden başımı salladım ve elinde bir şey taşımaktan nefret ettiği için sessizce aldım poşeti.

  "Hadi gidelim."

  Elindeki poşeti aldığım için neşeli çıkan sesiyle diyeceğini demiş, beni beklemeden otobüs durağına ilerlemeye başlamıştı çoktan. Elindeki poşeti almasam somurtacaktı kesinlikle. Arkasından bakarken gülümsedim ve yiyecek bile almışken onu yalnız bırakmanın yakışı kalmayacağı için tabii ki peşinden yürümeye başlamıştım.

  İşte istemesem bile Akyokuşa bu şekilde sürüklenmiştim. Alperen benim gözümde bebek gibi birisiydi. Eğer gelmeseydim tek başına onu yerlerdi burada. Bunun olmasına göz göre göre izin veremezdim.

  Ayağım kayıp, neredeyse düşecekken buraya nasıl geldiğime dair olan düşüncelerimden anında sıyrıldım. Neyseki kendimi toplayıp düşmekten kurtulmuştum. Kek parçalanırsa Alperen'de beni parçalayacağı için düşmesem bile poşetin içini kontrol ettim. Kek sağlamdı. Rahatlamış bir şekilde soluk verdim. Alperen düşeceğimi fark etmediği için "Üşüdüm yaa." diyerek söylendi. "Daha hava kararmadan bir de."

Belirsiz • [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin