Kalçasını gelişigüzel koyduğu ahşap çalışma masasından dalgın gözlerle karşısındaki yatakta uzanan ve onuncu rüyasına yelken açmış kişiyi süzüyordu. Aslında Chan belirli bir amaçla yapmıyordu bunu, görevi bile yoktu üstelik. Sadece buraya gelmek istemişti işte.. Tıpkı geçen bir buçuk ayda olduğu gibi.
Oldukça sıcak bir yaz gecesi olduğundan pencereyi açık bırakmayı uygun bulmuştu şu anda uyurken dikizlediği kişi. Hafif esinti odaya girerken havalandırdığı perdeyle ay ışığı daha fazla süzüldü içeriye. Yatan çocuğun çilli yüzüne yansıyan bu anlık ışık gözlerinin parlamasına sebep olmuştu Chan'ın. Bu ışıltı beyninde dönen binlerce tilkinin bir çeşit uyarısıydı. Orada saatlerce dikilip hiçbir kötülüğe sebep olmaması içindeki günah işlemeye ve işletmeye aç yanını daha da hırslandırıyordu.
Dürtülerine zar zor sahip çıktığı son dakikalarına girdiğini biliyordu. Çünkü pencerenin ardında biriken uyku meleklerinin hepsini kendi çağırmıştı. Bizzat isteğiyle olmasa da ilkel şeytan hisleri bir alarm gibi dört bir yana dağılmıştı işte.
Belki de artık buraya gelmemeliydi Chan. Onun yüzünden gecelerdir kabus görüp uyanmaya çalışıyordu bu güzel çocuk. Hayır herhangi bir pişmanlık yaşamıyordu. Hatta en ufak bir üzüntü dahi duymuyordu çünkü günün sonunda asıl yapması gerekeni yapmış oluyordu. Bu sebeple en ufak kötü his oluşmuyordu içinde.
Saat gece üçü gösterirken uyku melekleri Chan'ın gözlerinin ta içine bakıyordu. Kabus görüp onların korkuylarıyla beslenen bu yaratıklar günde yiyebileceği tek öğün için Chan'a yalvarmaya hazırlardı.
Chan ise her zamanki şeyi yaptı: Onları içeri alıp işlerini yapmalarına izin verdi. Yani yapması gerekeni, şeytanlığı yaptı.
İfadesizce her birinin bir duman gibi içeri süzülüp çocuğun başında dikilmelerini ve araladında gülüşüp beyninin rüya gördüğü kısmı esir almalarını izledi.
Yaratılışından ötürü bu çilli çocuğun hissettiği her kötü an için zevk alıyordu. Kabus yüzünden ağlamaya başladığında dudaklarının kenarları kıvrılmıştı bile. En son zorla attığı çığlık ise kıkırdamasına sebep olmuştu.
O bir şeytandı. Ahlak kuralları falan yoktu. Neyin iyi neyin kötü olduğuna karar verme yetkilerinin kendisinde olduğunu zanneden insanları acınası buluyordu. Bu Dünya'ya gelip sayılı gün ömürlerinin olduğunu unutuyorlardı hep. Sonsuza dek yaşayacakmış gibi saçma sapan kuralları, sanki tek sorun bunlarmış gibi koydukları aptal yargıları vardı.
Boncuk boncuk terleyen çocuk en sonunda gözünü açabildiğinde titreyen eliyle ışığa uzandı. Derin nefesleri Chan'ın kulaklarına ulaşırken gözlerini kapatmıştı şeytan. Göğsünde bağladığı kollarını açarak oturduğu masada iki yana koydu ve hafifçe zıplayarak yere bastı.
Korkunun, gerginliğin, kötülüğün ve daha nicesinin kokusu dolmuştu odaya. Hazdan başı dönerken uyku meleklerinin karınlarını ovalayarak çıkışını seyretti. Birkaçı önünde eğilip hatta ayaklarına kapanıp teşekkür ediyordu.
Uzun kahverengi saçlarının ön kısmındaki perçemler az önce gördüğü kabusun etkisiyle terden alnına yapışmıştı Felix'in. Uykunun verdiği şişkinlik ve kırmızılıkla dudakları fazla güzel duruyordu.
Bir eli düzensizce inip kalkan göğsünde dururken diğeriyle komodindeki suya uzandı. Ancak dikkatsizce uzandığı için parmaklarıyla ittirmiş ve yere düşürmüştü. Cam kırılma sesi kulağına ulaşırken minik bir küfür kaçırdı ağzından.
Chan böylece daha iyi hissetmişti. Az önce devrilmesine yardımcı olduğu bardağın birkaç parçaya bölünüp yere saçılmasına göz atıp insana yaklaşabileceği kadar yaklaştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinner | Hyunchan
FanfictionBir şeytan olan Chan'a ne bir insan ne de bir melek karşı koyabilirdi. -- *Uyarısız Yetişkin İçerik* -slow update-