"Hyunjin biraz daha sesini yükseltirsen sana gereken cezayı vermek zorunda kalacağım."
Saygı sınırları dışında konuşulması bile durumun ciddiyetini hızlıca kavramasına sebep olmuştu güzel meleğin. Başını yere eğerek endişe eksik olmayan bakışlarını parlak beyaz mermerde gezdirdi. İleri gittiğini bilse de hakim olamamıştı kendine. Bu durum kafa karışıklığının artmasına sebep oluyordu. Nasıl olurda kendine hakim olamıyordu son zamanlarda? Ruhunun en derinlerinden gelen sinir bozucuyu fısıltıyı duymazdan gelip içinde bulunduğu bölüğün baş meleğinin kendisine yaklaşmasını bekledi.
"Bakın Bay Hwang, kurallar oldukça açık. Çiftleşme için seçim esnasında iki varlığın da rızası alınır. Eğer taraflardan biri istemezse eşleşme gerçekleşmez, bu konuda ikimiz de hemfikiriz değil mi?"
Hyunjin başını yerden kaldırmadan salladı hafifçe. Görüş alanına giren beyaz kumaşın paçaları kendisini germişti.
"İnanın birbirinin zıttı olan varlıkların eşleşme durumu bizim de her zaman gördüğümüz bir olasılık değil. Bu konuda gerekli yerlere başvuracağımdan emin olabilirsiniz. Ancak o zamana kadar bu eşleşmeyi bozmak adına bir şey yapamam." Elini siyah saçlı meleğin omzuna koyup sıktı. Kafasını kaldırması içinde çenesini tutup yavaşça yukarı itmişti. Sıcak bir gülümseme sundu sonrasında "Lütfen benden haber gelene kadar bir işe kalkışmayın olur mu?"
"Peki Bay Han, teşekkür ederim." Üzerinden çekilen ellerle eğilerek selam verip odasından çıktı.
Duvarın tam ortasında parlayan turkuaz şerit, koridor boyunca uzanıyordu. Hyunjin parmaklarını bu parlak kısma sürte sürte ilerledi. İçine işleyen ferahlık duyularını gıdıklıyordu "İki dakikada başıma ne işler açtı ya.."
"Çok ayıp Jinnie~"
"Çık zihnimden Bang Chan."
Chan'ın sinir bozucu gülüşü yankılandı. Olduğu yerde durup gözlerini kapadı ve sakinleşmek için birkaç dua okudu kendine. İçinde dolan uyuşma hissiyle ilerlemeye devam etti. Eşleşmiş olmaları elde ettiği hakları da beraberinde getiriyordu. Mesela her saat başı Hyunjin'in zihnine girip konuşması gibi haklar.
Bulundukları boyutta zaman kavramı her ne kadar yoksa da siyah saçlı melek betimlemek için kesinlikle saat başını seçmişti. Elinden gelse dakika başı bile kendisiyle uğraşabilirdi bu soytarı kılıklı şeytan.
"Soytarı mı? Çok kırıldım Jinnie.."
"YA SEN SINIRINI BİLMEZ MİSİN? ÖZEL ALANA SAYGIN OLSUN BİRAZ!"
"Hey hey hey! Sınırım var zaten yalnızca senin izin verdiğin kadarıyla duyuyorum. Beni suçlayıp durma tamam mı?"
Hyunjin kaşlarını çatıp cevap vermeden büyük şatonun bahçesine çıktı. Kendisi neye ne kadar izin verdiğini bilmiyordu ki! Aslında güzel meleğin bu konuda hiçbir fikri yoktu. Öncesinde eşleştiği iki melekte de böyle bir durum yaşamamıştı. Zaten neden durup dururken Hyunjin'in zihnine girmek istesinlerdi ki?
Durumun can sıkıcı boyutu da buydu: Chan her hakkını sonuna kadar kullanmaktan çekinmiyordu.
Çimlere uzandı ve yana döndü. Başının yakınındaki çiçeği okşamaya başladı parmaklarıyla. Her dokunduğunda saçılan küçük sarı pırıltıları vardı. Küçükken bu çiçeği çok severdi. Her eğitim gününde ebeveyni, küçük beyaz gömleğinin cebine bu çiçeklerden sıkıştırırdı. Öyle çok nadir bir bitki de değildi, hemen hemen çoğu yerde görebilirdiniz. Ancak güzel melek için önemli bir yere sahipti işte.
"Bang Chan rahat bırakır mısın beni?"
"Duyuların kendine gelmiş sonunda. Desene eşleşmemiz işine yaramış." Sırıtışıyla çiçeğin önüne oturmuştu. Hyunjin ise tepkisiz kalıp duymamazlıktan gelmeyi tercih etti. Karşılık vermesi yalnızca kendisini yoracaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinner | Hyunchan
FanfictionBir şeytan olan Chan'a ne bir insan ne de bir melek karşı koyabilirdi. -- *Uyarısız Yetişkin İçerik* -slow update-