Felix kafasını yasladığı koltuktan ciğerlerindeki dumanı yavaşça bıraktı. Bir müzik çaldığına yemin edebilirdi ancak o kadar boğuk geliyordu ki kimse son seste olduğunu kanıtlayamazdı çilli çocuğa. Yüzündeki gevşek sırıtışla bacaklarını biraz daha aralayarak kollarını koltuk tepesine koydu ve iyice yayıldı.
Chan açtığı koluna parıl parıl parlayan boynuzlu başını yatırmıştı "Çok az kaldııı~" Kafasıyla Felix'in kolunun arasında kalan kısacık mesafeye baktı. Bu çocuğa ilk olarak atandığında aurası Chan'ın o kadar hoşuna gitmişti ki kısa sürede avcunun içine alabileceğini anlamıştı. Ancak bu kadar hızlısını şeytanın kendisi bile beklemiyordu.
Koltuğun hemen ardında, insanının tepesinde beliren melekle bıkkınlık dolu bir nefes aldı. Hadi ama tüm keyfinin uçup gitmesine izin vermeyecekti!
"Konseyde aldığın yenilgi sana yetmedi mi Jinnie?"
"Bu kadar samimiyete gerek yok Bang Chan."
Chan eğlenerek yattığı yerden gözlerini çevirdi meleğe "Başa mı döndük?"
"Döndüğümüz herhangi başımız yoktu zaten." Saliselik bir pırıltıyla Chan gibi Felix'in öteki kolunun altına girip çenesini omzuna koymuştu. Parmaklarını sıcak ortamdan dolayı kızarmış elmacık kemiğinde gezdiriyordu. Şu anda kulladığı ot yüzünden kendisine verdiği zarar kötü etkiliyordu güzel meleği. İçinde bir yerlerde bölük börçük olan bir organ vardı sanki.
Gözlerini kapatarak baş parmağının hemen altındaki çillere bir miktar baskı yaparak okşamaya başladı "Nasıl bir his biliyor musun?"
Chan tek kaşını kaldırarak ne yapmaya çalıştığını anlamlandırmaya uğraştı "Ne?"
Hyunjin gözlerini açmadan Felix'in kucağına bacaklarını açarak oturdu. Bu sefer iki eliyle yanaklarını kavramıştı "Onu hissedebilmek." Sezdiği kıskançlık tümüyle keyif vermişti meleğe. Hissettiği bu şeyin yanlış olduğunu bilse de çok sevmişti. Kafasını Felix'in başına eğerek elinin altındaki yanakları yavaşça okşadı "Bir kalp atışı kadar yakınında olmak, ona dilediğin gibi dokunabilmek nasıl bir şey biliyor musun?"
Dudaklarını yavaşça kalp şeklindeki dudaklara yaklaştırdı. Arada milimler kalınca durdu ve derin bir nefes üfledi. Kalın dudaklarının arasından mavi bir duman çıkarken gözlerini aralamıştı. Yavaşça dağılan bu duman Felix'in aralık dudaklarından içeri sızdı "Bilemezsin." Yüzünde Chan'a göre gıcık olan gülümsemesiyle şeytana döndü "Ve hiçbir zaman da bilemeyeceksin Bang Chan. Buna asla izin vermeyeceğim." Dediklerinin hemen ardından gitmişti. Chan içindeki tüm kıskançlık ve hırsla dolup taşıyordu.
Felix saniyeler sonra içindeki pişmanlık hissiyle yüzünü buruşturarak gözlerini araladı. Ne haltına içmişti bunu? Genç yaşında kanı kaynarken kim vermişti bunu da kullanmıştı ki? Ya bir şey olursa kendisine? Hayalleri yok muydu hiç Felix'in, ileride yapmayı çok istediği şeyler yok muydu?
Allak bullak olan beyninin yanına baş dönmesi de eklenmişti. Göz bebeklerinin ışığa duyarlılığı arttığı için her ne kadar ortam loş olsa da en ufak bir foton parçacığı bile rahatsız ediyordu kahverengi saçlı çocuğu. Yalpalayarak kalkıp bulduğu ilk kapı kulbuna asıldı. Karşısına çıkan mutfakta birbiriyle yiyişenleri umursamadan musluğu buldu ve yüzüne soğuk su çarptı birkaç defa.
"Seni de, ortaya attığın fikri de, sana uyan beynimi de sikeyim Ryujin."
Başına giren ağrı kazıktan farksızdı. İçindeki pişmanlığı şimdilik bir kenara bırakıp buradan çıkmalıydı. Öncekine göre görüş kabiliyeti düzeldiğinden daha hızlı adımlarla salona dönmüştü. Dizlerinin biraz üzerindeki şortunun cebini yoklasa da bulamadığı telefonuyla bir küfür daha savurdu. Hangi cehenneme koyduğunu nasıl bulacaktı şimdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinner | Hyunchan
FanfictionBir şeytan olan Chan'a ne bir insan ne de bir melek karşı koyabilirdi. -- *Uyarısız Yetişkin İçerik* -slow update-