Hyunjin karşısındaki solgun yanaklardan parmaklarını çekti yavaşça. Gözlerini ovalayarak ne zamandır oturduğunu bilmediği geniş yataktan bacaklarını sarkıttı ve ayağa dikildi.
Sahi kaç gün geçmişti çiftleşmelerinin üzerinden?
Gelişigüzel düğmelenmiş gömleğinden kurtularak yatağın üzerine attı ve aynanın karşısına geçti. Yer yer açılmış ufak yaraları gözden neredeyse kaybolur durumdaydı. Fakat sırtının yarısını kaplayıp gövdesinden dolandırarak sardığı sargı bezinin altında henüz iyi gelişmeler yoktu.
Dikkatlice bezi sıyırarak sırtını aynaya döndü ve durumunu görebilmek için geriye doğru baktı.
Dev bir yarık olduğu hala belli olan izin etrafında, akan sıvının bıraktığı koyu mor lekeler bulunuyordu. Aslında herhangi biri baksa bunu bir yere çarptıktan sonra oluşmuş morluklar zannedebilirdi. Yüzünü buruşturarak daha önce Han Jisung'dan öğrendiği ilkel pansumanı uygulayıp yeni bir sargı sararak işini bitirdi.
Baş melek odasında sayamayacağı kadar çok gün geçirmişti. Yüzünün ne halde olduğundan bile haberi yoktu. Resmen depresyona girip yemeden içmeden kesilmiş bir insan gibi tüm zamanını hiçbir şey yapmadan geçiriyor, kimseyle iletişim kurmuyor ve kurmak isteyenleri gerisin geri yolluyordu.
Bu iletişim denemelerinin büyük çoğunluğu Lia tarafından gelse de, Changbin'in bir türlü açılmayan bu kapıyı çokça aşındırdığı söylenmeden geçilemezdi. Aynı statüde olan bu meleğin içler acısı durumu Changbin'de tarifi zor duygulara sebebiyet veriyordu.
Yine o kapının duvar olduğu zamanlardan birinde alnının bir kısmını açıkta bırakan siyah saçlarının arasından parmaklarını geçirdi Changbin. Kendi odasına bir hışımla giderek koyu ahşap kütüphanesinin en alt rafındaki eski saman sarısı bir kitabı çekip aldı. Kağıdın güzel kokusu tüm odayı sararken bulmaya çalıştığı bölüme rast gelince hızlı parmaklarını durdurdu "Hyunjin dua et seni bulduğum zaman kanatlarındaki tüyleri tek tek yolmayayım."
Kendi zihniyle baş başa olan Hyunjin pansumanı bittikten sonra geniş yatağın hemen yanındaki koltuğa çok uzun zamandır gözlerini aralamayan Chan'ı görecek şekilde uzanmıştı.
Yaşadıkları kırmızı saçlıyı çok yormuştu. Bu zamana kadar bildiği her şeyin bir aldatmaca olduğunu öğrenmek ağır gelmişti. Dik durmaya çalıştıkça yeni şeyler omzuna ekleniyordu sanki.
Sırtının her bir zerresi sızlıyordu. Zihni bir anda düştüğü boşluk yüzünden pusulasını şaşırmıştı. Çiftleşmelerinin hemen ardından bilincini yitiren Chan'ın yalnızca bedeni değil; düşünceleri de Hyunjin'in zihninden bir anda kaybolmuştu. Artık birbirlerine bağlı değillerdi. Zihninde bir anda belirmesini başta hiç istemese bile zaman içinde alışan kırmızı saçlı zar zor açık tuttuğu gözlerini şeytana çıkardı. Gün geçtikçe solan teninde yer yer kendi tırnak izlerini görebiliyordu.
Yerinden kalkmasını belki de onuncu kez diledi Tanrıdan.
Şu an zihninde dört dönüp muzip sesiyle Hyunjin'i sinir etmesi gerekirdi. Belki biraz dalga geçer, sonucunda flörtöz sesiyle ne yapıp eder güldürürdü.
Kendi kendine gülümsedi Hyunjin. Yokluğunu gittiği andan itibaren buram buram hissedeceği asla aklına gelmezdi. Hayatını alt üst eden bu varlık, zaten altı da üstü de başından beri ters olan hayatını öğrenmesine yardım etmişti.
"Her şeyi tamamen öğrenmeden gidemezsin Bang Chan." Bakışları neredeyse beyazdan başka renk olmayan odada dolaştı ve "Beni bunca şeyle yalnız bırakıp gidemezsin." dedi fısıltıdan farksız sesiyle. Yeşil gözünden süzülen yaş bir pırlanta gibiydi. Kulağına, oradan da uzandığı koltuğa ulaşarak gözden kayboldu. Ardında bıraktığı ufak ıslak leke Hyunjin'in kırmızı saçları tarafından örtülüydü.
"Bana yardım eden tek kişi sendin." Ağlaması şiddetlendi. Titreye titreye gözlerini sıkarken tek duyduğu kendi sesiydi "Lütfen konuş benimle çok korkuyorum Chan." Arada belli belirsiz söylediği cümleler ağlamasıyla bölünüp göz yaşları arasında kayboluyordu.
Bir melek kolay kolay ağlamazdı.
Bir melek yaşamı boyunca neredeyse hiç ağlamazdı.
Hyunjin'in tam anlamıyla bir melek olmayışının kanıtları bir bir gün yüzüne çıkıyordu. Önceden birkaç kere daha ağlamıştı üstelik, bu ilk de değildi. Kırmızı saçlı varlık öylesine kırılmış öylesine değersiz hissetmişti ki ağlamaktan başka bir şey gelmemişti elinden.
"Ölemezsin!" Bir hışımla yerinden kalkıp Chan'ın yanına ulaştı ve sarsmaya başladı sertçe "Ölümsüz bir varlıksın sen kalk yerinden! KALK ARTIK UYAN!" Avazı çıktığı kadar bağırarak ağlamaya başladı. Hıçkırıkları yüzüne bastırdığı ellerinin arasında boğuk sesler çıkarıyordu.
"Hyung?"
Chaeryoung'un belli belirsiz sesi ürkek adımlarına eşlik ediyordu. Abisinin odasının önüne gelince tereddütle hafif kıyık kapıyı araladı ve başını içeri uzattı.
Felix uykusunda hıçkırarak ağlıyor ve anlamsız birkaç şey tekrar ediyordu. Kaskatı kesilmiş vücudunun üstündeki pikenin büyük bir kısmı kayıp yere düşmüş, terden ve gözyaşından sırılsıklam ettiği yastığı çapraz şekilde başının altında duruyordu.
Genç kız giderek yükselen korkusunu bastırmaya çalışarak abisine ulaştı ve sakince seslendi yine "Hyung, uyan hadi."
Birkaç denemesinin sonunda sıçrayarak uyanan Felix ilk başta nerede olduğunu algılayamadı. Gözlerini zar zor açık tutarak yerinde doğruldu "Hyung kabus görüyordun, bak ben burdayım uyandın." Chaeryoung'un yüzüne bakarak sakinleşmeyi bekledi. Uzatığı kollarına doğru kendisini bırakarak genç kıza sığındı "Geçti.."
Felix üç gün önce gördüğü rüyadan sonra kendine gelememişti. Okyanusun kıyısındaki o barakada bayılmasının ardından boğulduğunu zannederek uyanmış ve öksürerek tüm ciğerlerini havayla doldurmaya çalışmıştı. Vücudu aralık ayındaymışcasına tir tir titrerken burnundan sızan kan tezat bir sıcaklık oluşturmuştu. Sabahında gördüğü rüyayı Chaeryoung'a anlattı. Genç kız gözünü kırpmadan dinledikten sonra zaten endişe duyduğu abisi adına iyice telaşlanmış ve bir terapi merkeziyle görüşmesi hakkında ikna etmeye çalışmıştı.
Kafasının diki dışında başka yere gidince huzursuzlanan çilli çocuk pek tabi bu teklifi elinin tersiyle itmişti "Delirmedim Chaerry, sadece abuk subuk rüyalar görüyorum hepsi bu." Şimdi ise kız kardeşinin kollarında yorgunluktan helak olmuş durumdaydı. Uyuyamamanın getirdiği fiziksel bitkinlik dışında zihni de birbirine girmişti.
"Yarın okul başlayacak, bu halde gitmen ne kadar doğru olur bilmiyorum. Arkadaşlarına seni beklememelerini söyleyeyim mi?"
Viran halde olan beyninin içinde söyleyecek birkaç söz aradı. Fakat kelimeler bir yana, hislerini bile bulamamıştı. O an kız kardeşine ufacık bir minnet duygusu bile gösteremezdi. Tepkisiz kalan abisine sardığı kollarını gevşetti genç kız "Gel hadi birlikte uyuyalım hyung. Ben burdayım, bir ley olursa seni mutlaka uyandırırım."
Otomatik pilotta yaşayan Felix usulca kendisine denileni yapıp pikenin vücudunu örtmesini izledi.
----
Merhabalar~
Kitabı ortadan ikiye bölmek istesem sanırım burası olurdu.
Sizce bundan sonra kime ne olacak, düşüncelerinizi merak ediyorum~
En güzel kütüphaneler sizin olsun✨
xx🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinner | Hyunchan
FanfictionBir şeytan olan Chan'a ne bir insan ne de bir melek karşı koyabilirdi. -- *Uyarısız Yetişkin İçerik* -slow update-