"Kızım vallahi nasıl geldiğimi hatırlamıyorum ya.." Mutfak masasında şakaklarını ovan Felix, kendisine zorla acı kahve içiren kız kardeşinin sorularını cevaplamak istemiyordu.
"Minho hyung getirmiştir o zaman, yoksa hayatta gelemezdin. Biraz daha dikkatli olamaz mısın.. Ya bir köşede bayılıp kafanı çarpsaydın?"
"Zaten çarpsam en fazla bu kadar ağrır." Oflayarak başını rahat bırakıp rezil kahveden bir yudum daha aldı. Cidden insanlar şu acı tadın nesini seviyordu ki?
İnsanlar bir yana, Chan insanının devamlı söylenip durduğu bu sıvıyı çok merak ediyordu.
"İyi de" Chaeryoung anlam veremeyen bakışlarını masadan ayırıp abisine dikti "Minho hyung seni bıraktıysa neden gece burda kalmadı ki? Evine gitmek için bir daha çıkıp o kadar yol yürümesi çok saçma değil mi?"
"Of bu kız çok zeki ya.." Hyunjin oturduğu sandalyede doğrulup esnetti vücudunu. Han Jiaung'a söylediği sözlerden sonra Felix'i kucaklayıp eve gelmişti. Etrafta kimse olmadığından baygın çocuğun bir anda ortalıktan kayboluşu sorun olmayacaktı.
"Chae, demek ki o getirmedi ya da kurtlu kıçı durmadı. Bunu bilmemiz hiçbir işimize yaramayacakken niye düşünüp duruyoruz? Zaten başımda zürafalar si-"
"Sus tamam. Yeter." Kulaklarını kapatan genç kız ayaklandı "Lalalalal"
Felix gülerek arkasına yaslandı "Aptal, lise 3 oldun hala utandığın şeye bak."
Göz deviren Chaeryoung gözlerinin önüne düşen perçemlerini geri attı "Bir haftaya okul açılıyor."
"Öfffff evet." Kafasını tavana diken Felix'in zaten kırıntı kadar kalan keyfi de uçuvermişti. Lise son sınıf olmasının verdiği garip hissiyatın yanı sıra kafasında kurduğu hayallerin gerçekleşmesi için harekete geçme stresi, genç adamı anksiyete krizlerine sokuyordu.
Hyunjin üzüntü dolu ifadesiyle Chan'a baktı. Bu iki kardeşin gerçekten de iyi bir geleceğe sahip olmasını istiyordu. Şeytanın, insanının aklına endişe ve başarısızlık düşünceleri sokma isteği Hyunjin'in yüzüne bakınca hafiflemişti. Gözlerini kapatarak başını sağa sola salladı "Jinnie her seferinde bu şekilde işimi engelleyemezsin."
"Hadi noluuur~" Olduğu yerde birden gözden kaybolup Chan'ın arkasında belirdi ve kulağına eğildi "Zaten birkaç güne çiftleşme dönemi bitiyor." Fısıltısından dolayı şeytanın başı bir anlığına dönerken beline sarılan kolları asla beklemiyordu "O zamandan sonra benden etkilenmezsin zaten, şeytanlığına da geri dönersin." Ufak bir çocuğun mutlu ifadesiyle söylediği bu cümleden sonra kafasını Chan'ın sırtına yasladı "Kabul dimi?"
Chan karşısında boş gözlerle tavanı izleyen insanını düşünebilecek halde değildi o sırada. Dürtülerini kontrol altına alıp, ki bu bir şeytanın genelde yapmaya çalışmadığı bir durum, hı hı diye mırılandı.
Sevinçle başını kaldıran Hyunjin, hemen önündeki enseye sesli bir öpücük kondurdu "Teşekkür ederim~" Hoplaya zıplaya yaklaştığı Felix'in gözleri, tavanla ilişkisini kesmemişti. Daha rahat edebilmek için kafasını yemek sandalyesine yaslayıp bacaklarını birbirinden ayırabildiği kadar ayırdı.
"Nasıl yapacağım ki?" Gözlerini kapatıp derin ve sesli bir nefes verdi. Kafasını temizleyip bir yerlerden başlaması gerekiyordu.
Yanına ulaşan Hyunjin insanının kucağına yerleşti bir anda. Ellerini Felix'in kollarına koyup yavaşça yukarı çıkarmaya başladı. Bir yandan yeşil gözleri parlıyordu.
Chan, muhtemelen sakinleşmesi için birkaç dua eden bu varlığın bulunduğu yeri sevmediğini fark etti. Dişlerini sıkıp ellerini nereye koyacağını düşünürken yalnızca izleyici konumunda olmak sinirini bozmuştu. Tamam, bir iki gün şeytanlık yapmamayı kabul etmiş olabilirdi, aklı o sırada farklı konularla meşgul olsa bile. Ancak bu durum Hyunjin'in meydanı boş bulabileceği anlamına da gelmiyordu.
Dudaklarından çıkan sisi insanının yüzüne üfledikten sonra gülümseyerek yerinde kıpırdandı "Bir planlama yapmakla başlayabilirsin. Önümüzdeki süreci ne kadar iyi tasarlarsan, o kadar az hatayla bu seneyi bitiririz." Felix'in yanağını öptü "Hem kendin için kardeşin için Felix." Uzanıp öteki yanağına da bir öpücük bıraktı "İçini ferah tut, üstesinden gelemeyeceğin bir şey değil. Şimdiye kadar neler yaşadığını düşün ve yapabilme gücünü başka yerde aramayı bırak." İnsanının dudaklarına doğru eğilip hızlıca buraya bir öpücük kondurdu "Son sınıfında iyice çalışırken ilerde yapmak istediğin işle ilgili hobilerine ağırlık vereb-LAN!"
Dengesini kaybedip düşeceği sırada Chan onu sırtı ve belinden yakalayıp kendine çekti. Kıpkırmızı olan gözlerle bakışmaya başladığı fark eden Hyunjin ne olduğunu anlayamadan kendini mutfak tezgahına otururken buldu.
"Yeter." Felix'e bir bakış atıp önüne döndü Chan "Bu kadar gazlama yeter."
"Nasıl dengemi kaybettim ben? Sen çektin değil mi.. Hani rahat duracaktın?"
Chan sinsi bir sırıtış takınıp ellerini Hyunjin'in iki yanına dayadı ve vücudunu yakınına eğdi "Felix'e şeytanlık yapmayacağımı söyledim güzelim, sana değil."
Ağzını açıp itirazda bulunacakken kafasına giren keskin bir acıyla inledi Hyunjin. Sol gözünü tutarak başını eğdiğinde eline gelen sıcak sıvı, iyi bir şeyin habercisi değildi.
"Hyunjin ne oldu birden, çek elini bakayım." Hyunjin'in parmakları arasından sızan mor sıvıyı görüp kaşlarını çattı. Uzanıp yavaşça elini itelediğindeyse birkaç saniye parlayıp sönen mor renge bürünmüş gözünden yine mor bir sıvı geliyordu. Bıkkınlık dolu ifadesini silmeye tenezzül etmeden eliyle yanağını sildi Hyunjin'in "Muhtemelen melek işi yaptığın için böyle oldu. Malum, iki arada kaldığın için her şeye reaksiyon göstermeye başladın."
"Önceden hiç böyle olmamıştı." Neredeyse dinen ağrının geride bıraktığı sızı için alnının ortasına bastırıp içinden birkaç kutsal söz geçirdi.
"Bir daha da olmasa iyi olur." İkilinin kesişen bakışlarının ardından herhangi bir konuşma olmamıştı. Hyunjin içten içe aidiyet duygusunun azaldığını hissedebiliyordu. Bir melek olmak, meleksi düşünceler, beyazlık, buraya ait olmak.. Tüm bu hissiyatlar o kadar azalmıştı ki, bir gün gerçekten hissizleşmekten korktu. Vücudu bu gerçekle sarsılırken farkında olmadan Chan'ın kollarına tutunmuştu.
Sahi baş meleği dahil herkese, kendi varlığının çelişkisi hakkında kafa tutan Hyunjin şu an korkuyordu değil mi?
"Jinnie." Chan tüm bu düşünceleri, bağlı olduğu zihni aracılığıyla duyuyordu. Alnına Hyunjininkine yasladı "Korkun yersiz değil, çok normal. Bunun için ayrıca endişelenmene gerek yok. Şartlar neyi gerektiriyorsa onu yaptın sen." Dudaklarını dudaklarıyla kapatıp sakin bir öpüşme başlattı.
O sırada Felix kendi kendine nasihat ve gazlama eylemini bitirmiş, yüzündeki hafif gülümsemeyle ayağa kalkıp odasına çıkmıştı. Bir şeyleri yapıp düzene koymak istiyorsa önce başlaması gerekirdi. Masasına oturup aylarca yüzüne bakmadığı kalemini alarak kendine boş bir sayfa aradı.
Aşağıda başladıklarından çok farklı bir hızda devam eden ikiliyi ayıran Chan oldu "Felix'in burnundan getirmeyelim." Yeniden birleştirdiği dudakları bu sefer ısırdı.
"Asıl şeytan sensin kendine gel." Kırkırdamaya kalmadan yeniden dudağı ısırıldı Hyunjin'in. Kaşları bu garip eyleme karşı çatılsa da geri çekilmiyordu, henüz sevip sevmediğine karar vermemişti.
"Şeytanlık yapmamı istemeyen sendin."
"Bu ne, her istediğimi yapacak mısın?"
Bir şeyler söyleyip öpmeye devam eden ikiliyi yine Chan durdurdu. Sinirli ifadesiyle hafifçe geri çekilip ellerini Hyunjin'in belinden üst bacağına kaydırdı ve büyük daireler çizmeye başladı.
"İstediğin şey insanımızın evinin mutfağında işi pişirmekse, hay hay." Muzip gülümsemesini Hyunjin'in hemen yüzünün önüne sabitledi.
"Ufff çekil şurdan." Gözlerini deviren Hyunjin, şeytanı kendinden ittirerek mutfak tezgahından aşağı atladı. Kendisine gülen Chan'a bir kez daha göz devirip Felix'in yanına gitti.
"Kaç bakalım."
----
Merhabalar~
En güzel okul başlangıçları sizin olsun✨
xx🌈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sinner | Hyunchan
FanfictionBir şeytan olan Chan'a ne bir insan ne de bir melek karşı koyabilirdi. -- *Uyarısız Yetişkin İçerik* -slow update-