"Tanrım, onun canını çok yakıyorlar."
"..."
"Görevim onu korumak, bu yüzden yapabildiğimin en iyisini yapacağım!"
"..."
Yeosang başıyla Tanrı'sını selamlamak için kanatlarını saygıyla aşağı indirdi. Geri adımlarla odadan çıktığında derin bir iç çekti.
"Seni koruyacağım Jongho, seni koruyacağım!"
➳
Jongho önündeki tahıl gevreğini iştahsızca yemeye başladı. Büyükannesi ise endişe ile, dün akşamdan beri ağzını açmayan torununu izliyordu.
Jongho dün akşam okuldan birinin doğum gününe çağırılmıştı. Aslına bakarsanız en başından beri bu işte bir terslik olduğunu anlamadığı için kendinden nefret ediyordu.
O, okulun en nefret edilen öğrencisiydi. Ve dün gece de partide sayısız hakarete hatta bu kez şiddete bile maruz kalmıştı. Şimdi ise her zamanki gibi büyükannesini üzmemek için susuyordu.
Jongho susuyor olabilirdi ama ağlamaktan şişip kızarmış gözleri ve yarılmış dudağı her şeyi anlatmıştı zaten.
"Jongho?"
"..."
"Bir sorun mu var oğlum?"
Yaşlı kadının endişe dolu gözleri titreyerek bakıyordu torununa. Bu Jongho'nun içini parçalıyordu ama her şeyi anlatırsa onu ne kadar üzeceğini biliyordu.
"H-hayır büyükanne"
"Bu halin ne o zaman?.."
İşte bunu örtecek bir bahanesi yoktu.
Küçük bir yalan bile söyleyemeyecek kadar güzeldi Jongho. Kalbi sadece güzellikle doluydu.
"B-ben arkadaşlarımla tartıştım biraz"
"Ne? Jongie, nasıl?"
Jongho her şeyi bağırarak anlatmak istedi. Anlattığında her şeyin son bulacağını bilse zaten yapacaktı da.
Sandalyesini geri itip yavaşça ayağı kalktı ve büyükannesine şevkatle baktı.
"Onlar beni pek sevmez büyükanne, bu yüzden oldu. Şimdi okula gitmeliyim. Seni seviyorum"
Büyükannesi'nin ne diyeceğini bile dinlemeden dış kapının yanındaki çantayı alıp aceleyle giydi ayakkabılarını. Kapıdan çıktığı gibi temiz havayı solurken, nefret ettiği okula doğru yola çıktı.
➳
Yeosang, kanatlarını yavaş yavaş hareket ettirerek Jongo'nun üzerinde süzülüyordu. Bugün okulda yine onun canını yakacaklarını biliyordu.
'Onun koruyucu meleğiyim ama onu üzenlere haddini bildiremiyorum, bu çok zor Tanrım' diye geçirdi içinden.
Jongho okula yaklaşmıştı. Yeosang da Jongho'nun yanına konarak küçük adımlarla ilerlemeye başladı.
Bakışlarını kırmızı saçlı çocuktan çekemiyordu sarışın olan. Jongho'nun yüz hatlarını çok beğeniyordu. Aslına bakarsanız, Jongho ile ilgili her şeyi çok beğeniyordu.
Yeosang bakışlarını yanındakinden çekip açık kalan ağzını kapattı.
'İyi ki o beni göremiyor' diye mırıldandı kendi kendine.
Jongho korkak adımlarla okuldan içeri girdi. Bakışlarını yerden kaldırmıyordu. Tüm merdivenleri koşarcasına çıkarken Yeosang da yerinden çıkacakmış gibi atan kalbini umursamadan peşinden gidiyordu.
Jongho sınıf kapısının önüne geldiğinde derin bir nefes aldı. Lanet lisenin ilk gününden beri lanet okuyordu bu sınıfa.
"Yapabilirim, onları umursamayacağım!" Jongho gözlerini sıkıca kapatıp terleyen ellerini pantolonuna silerken fısıldamıştı bunu.
'Evet yapabilirsin Jongho, dayan lütfen!' Yeosang yine kendi kendine konuştuğunu bilmesine rağmen gülümseyerek cevaplamıştı küçük olanı.
Jongho sınıf kapısını yavaşça açıp içeri girdi.
Oradaydılar. Jongho'nun vücudundaki ve ruhundaki kanayan yaraların sahipleri.
"Yerden kalkamazsın sanmıştım açıkçası?"
"Demek ki bir dahakine daha iyi benzetmemiz lazım ha çocuklar?"
İğrenç kahkahalar sınıfı doldururken Jongho en arkadaki sırasına yerleşti.
"Seni küçük kaltak, işimiz bitmedi"
Bunu söyleyen Chen'di. Jongho ne kadar korksa da onları umursamamaya çalışarak başını öne eğdi ve kitaplarını çıkardı.
Yeosang nefretle zorbalık eden çocuklara baksa da elinden bir şey gelmemesinden nefret ediyordu.
Onlar sadece koruyucu meleklerdi, korudukları kişiyi dış etkenlerden ya da mutsuzluk dedikleri zehirden korumakla görevlilerdi sadece. Dünya'ya müdahele etmeleri yasaktı. Ve bir insanın kaderinde kaza geçirmek gibi bir şey varsa koruyucu meleğin yapacağı bir şey olmuyordu.
Jongho'nun kaderinde bunların hiçbiri yoktu aslında ama insanların birbirlerine yaptıkları kötülükler maalesef ki dış etken sayılmıyordu.
Yeosang minik adımları ve dolu gözleriyle Jongho'nun yanına ilerledi.
Ağlıyordu miniği.
Yavaşça onun yanına oturdu. Başını sıraya koyup yüzüne baktı.
'Gözyaşları canımı çok yakıyor Tanrım'
Yeosang ellerini Jongho'nun beline doladı ve başını omzuna yasladı. Yeosang, Jongho'nun bebeksi kokusunu alabiliyordu. İstemsizce gülümsedi. Biraz daha sıkı sarılıp gözlerini kapattı ve Jongho'nun yanağına minik bir öpücük bıraktı.
'Beni hissedemiyorsun, bunu biliyorum ama bence hissetseydin bu sana iyi gelirdi ve hoşuna giderdi'
Yeosang miniğinin yanağına bir öpücük daha bıraktı.
'Belki bir gün hissedersin Jongho, belki bir gün..."
➳
Umarım beğenirsiniiz 🥺✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thousand Miles // JongSang
Fiksi PenggemarKang Yeosang, Choi Jongho'nun koruyucu meleğiydi (Ruhani varlıklar ve +18 sahneler içerir)