Jongho ve Yeosang ayıp şeylerini bitirdikten sonra aşağıya inmişlerdi. Wooyoung kısaca durumu özetlemeye çalışıyordu.
"Üst düzey şokta, azıcık kalbi tekliyor, ayılıp bayılmaktan elimizde kalma ihtimali var, ha bir de hafif salak mı ne?"
"Woo sevgilime neler diyorsun?"
Wooyoung, Yunho'nun dediği şey üzerine gözlerini devirip raporunu dikkatle dinleyen JongSang ikilisine döndü ve lafını tamamladı.
"Her neyse şimdi uyuyor kısacası"
Jongho başını ellerinin arasına alarak duvara yaslandı.
"Pekâlâ evime üç beş Tanrı geldi ve içlerinden birisi yoldaki adamı kucaklayıp getirdi, ne yapmam gerekiyor?"
Salonu bir sessizlik kaplamıştı. Mingi'nin hiçbir şeyden haberdar olmaması gerekiyordu. Ve evet bunun için çok geçti. İkinci olarak Mingi'nin kimseyi haberdar etmemesi gerekiyordu, bunun için hâlâ bir şansları vardı hm?
Yeosang kanatlarını gererek koltuğa yerleşti ve yanını patpatladı.
"Düzeltiriz bebeğim sen düşünme bunu gel otur"
Jongho başını sallayıp koltuğa ilerledi. Yani ne yapabilirdi ki onların meselesiydi. Koltuğa yavaşça oturdu. Anında kalçasında hissettiği ağrı yüzünden sağ bacağı üzerine ağırlık verip tırnaklarını meleğinin omzuna geçirdi.
'B-bu ne böyle? Çığlık atacağım şimdi'
Yeosang gülmemek için dudaklarını yavaşça birbirine bastırdı.
'Ay canım popom ne yaptılar sana'
Karşısındakinin onu umursamadan kıkırdadığını gördüğünde Jongho hırsla meleğinin omzuna vurdu.
"Oynaşmanız bittiyse şu çocuğu uyandıralım"
Seonghwa'nın otoriter sesiyle gülmemek için zor duran Yeosang ve hâlâ kalçasının üzerine tam oturamayan Jongho sessizce başlarıyla onayladılar.
Seonghwa koltukta uyuyan gence yaklaştığında Hongjoong sıkıntıyla mırıldandı.
"Biraz uzak dur, saldırıyor"
Güneş Tanrısı koltuğun önünde dizlerinin üzerine çökerek bakışlarını uyuyan bedene dikti. Evet Seonghwa hayatının en aptalca sürecinden geçiyordu. Sadece onun için değil bu evdeki herkes için geçerliydi bu.
Yalancı bir öksürükle Mingi'yi dürttü. Mingi hafif kıpırdanırken Seonghwa tekrarladı.
"İnsan"
"..."
"İnsan uyanır mısın?"
"Seonghwa ne yapıyorsun?"
"Uyandırmaya çalışıyorum."
San alnını ovuşturarak Seonghwa'yı itti ve onun yerine yerleşti.
"Bu şekilde uyandıramazsın, bak şöyle yapacaksın"
San elleriyle Mingi'nin üzerine eğilip sesini hafifçe yükseltti.
"MİNGİ İNSANI MİNGİ İNSANI UYANMA ZAMANI!"
Jongho 'gerçekten ciddi mi bunlar?' der gibi olanları izlerken Mingi kıpırdanarak gözlerini açtı. Eh en azından bu yöntemler işe yarıyormuş demek ki?
Kumral ve uzun boylu bir çocuktu Mingi. Gerçekten çekici yüz hatları ve sizi içine çekebilecek gözleri vardı. Ayrıca fiziğine bakılırsa -hırkasının içindeki hafif transparan tişört bunu gösteriyordu- oldukça kaslı bir karnı vardı.
Mingi yattığı koltuktan yavaşça doğrulurken gözlerinin içindeki hayal kırıklığı okunabiliyordu.
"S-siz... Rüya değilsiniz..."
Jongho kendini onun yerine koyduğunda Mingi'nin az bile tepki verdiğini fark etti. Normal bir insan kalp krizinden ölebilirdi bile.
"Mingi..."
Mingi ismini söyleyen uzun boylu Tanrı'ya döndü. Ağlayacakmış gibi bir yüz ifadesi vardı.
"Beni hatırladın mı, az önce söylemiştim ismimi"
"Y-yunho?"
"Evet, Yunho ismim. Ve şimdi sana bir kaç şey göstermemiz gerekecek, daha doğrusu anlatmamız. Çünkü... Her neyse"
Mingi korkuyla büyüyen gözlerini yere indirdi. Bakışları titriyordu.
"Korkuyorum..."
"Benimle güvende olacaksın"
"Bana zarar vermeyeceksin, hissediyorum"
Jongho, Mingi'nin hisleriyle Deja Vu yaşadığını hissetti. Yeosang'ı ilk gördüğü anı hatırlıyordu. Etkilenmişti ve deli gibi korkuyordu ama korkusunu hissedemiyordu. Mingi de yaklaşık bu halde olmalıydı.
"Evet sana zarar vermeyeceğim, sadece gel benimle."
Yunho elini yavaşça Mingi'ye uzattı. Mingi onu ikiletmeden elini tutmuştu. Jongho dikkatle gözlemlerken 'Ruhani varlıklar insanı itaatkar yapıyorlar' dedi içinden.
"Aynen öyle bebeğim" Yeosang fısıldayarak sevgilisini onaylamıştı.
Jongho ona küçük bir gülümseme yollayıp Yungi ikilisine döndü.
Yunho, Mingi'yi camın kenarına getirip perdeyi hafifçe sıyırdı.
"Bu insanlar, birazdan kavga edecekler"
Mingi afallamıştı.
"Nasıl yani?"
"Yazık olacak onlara biraz"
Yunho iç çekti. Yoldaki sarhoş insanlarla biraz oynayacaktı ama yapacak bir şeyi yok gibi duruyordu. Bir şeyleri ispatlamalıydı.
Yoldan geçen iki adam odadaki herkesin hedefiydi. Adamlardan birisi duraksayıp diğer adama kaşlarını çatarak baktığında Mingi nefesini tutmuş izliyordu. Diğer adamın da aynı sert bakışlarla karşılık vermesi üzerine ikili sert bir kavgaya tutuşmuşlardı.
Saniyeler sürmeden yumruk sesleri duyulurken birden ikisi de birbirinden ayrılmış ne olduğunu anlamaz gözlerle birbirlerine bakıp kaçarak uzaklaşmıştı.
"N-neler oldu az önce? S-sen..."
"İstediğin kadar zamanın var. Düşün her şeyi ve bize inan. İnançlı biri olduğunu biliyorum Mingi. Korkma benden"
Mingi tereddüt etmeden Yunho'nun boynuna atladığında herkes şaşkınlıkla suspus olmuştu. Çok geçmeden Seonghwa'nın kısık sesi duyuldu.
"Hongjoong insanlarla oynama bebeğim"
➳
Komedi ağırlıklı bir bölüm oldu...
Ama neyse kaos öncesi son mutlu dakikalarınızı yaşayın dedim 😋
Aslında ficin sonunda hepsi Jongho'nun rüyası olacaktı ve siz dımdızlak kalacaktınız ama içim el vermedi 💘 ĞDNSLMDŞSMDŞS
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thousand Miles // JongSang
FanficKang Yeosang, Choi Jongho'nun koruyucu meleğiydi (Ruhani varlıklar ve +18 sahneler içerir)