"Konuşmayacak mısın?"
Jongho sessiz geçen dakikaların ardından dayanamayarak söylemişti bunu.
Yeosang sessizliğini korurken Jongho sabırla beklemeye devam ediyordu. Aslında Yeosang sessizce başını eğip lafa nereden başlayacağını hesap etmeye çalışırken Jongho büyülenmişçesine meleğini izliyordu.
Yeosang en sonunda bir kanaate varmış olacak ki başını kaldırıp bakışlarını merakla onu izleyen çocuğa dikmişti. Aslına bakarsanız Yeosang'ı izliyor olduğu anlaşıldığı için Jongho hafif kızarmıştı bile.
"Sana anlatamayacak kadar çok şeyim Jongho"
Jongho bunu zaten tahmin etmişti. Tanrı aşkına karşısında kanatlarıyla ve tüm mükemmelliğiyle bir melek duruyordu 'yanlışlıkla gelmişim' falan diyemezdi ya?
"Tamam o zaman ilk önce ölümümden başla"
Yeosang küçük bir baş hareketiyle onaylayıp iç çekti.
"Bunun bile ne kadar uzun bir olay olduğunu anlattığımda göreceksin"
"Senin içi- anlattıkların için fazlasıyla zamanım var"
Yeosang hafifçe gülümsediğinde Jongho bakışlarını indirmişti. Yeosang onun daha fazla üstüne gitmek istememişti bu yüzden farkında değilmiş gibi söze girdi.
"Koruyucu melekler ve insanlar arasında belli bir düzen vardır. Biz sizi hayatınız boyunca koruruz ve siz öldüğünüzde görevimizi tamamladığımız için Cennetin 7. Katıyla ödüllendiriliriz. Sizler ise, nasıl bir hayat sürdüğünüze göre Cennet veya Cehennem'e yerleştirilirsiniz..."
Jongho az önce kaçırdığı bakışlarını tekrar Meleğinin yüzüne çıkartmıştı.
"Ama sizler Cennette en fazla 6. kata çıkabilirsiniz Jongho. Ve bu da demekti ki sen ne kadar iyi olursan ol, sen ve ben, ayrı kalacaktık."
An itibariyle Yeosang'ın söyleyeceği her şey aşk itirafı konumundaydı bu yüzden biraz çekingen konuşuyordu.
"Ve ben bunu istemedim Jongho. Senden ayrı kalmak istemedim. Ve gidip Tanrı'dan seni geri döndürmesi için izin aldım"
Jongho koyulaşmış irisleri ve açılmış ağzıyla Yeosang'ın ağzından çıkan her kelimeyi dikkatle dinliyordu.
"Ama bunun bir bedeli vardı tabii ki"
"Ne bedeli?"
"Sen Jongho, artık acıkmayacaksın, yaşlanmayacaksın... Sana görünmek isteyen ruhani varlıkları görebileceksin. Ama bir insan gibi yaralanmaya ya da hata yapmaya devam edeceksin..."
Jongho titreyen sesiyle Yeosang'ın lafını kesti.
"B-bu ne demek oluyor?"
"Sen artık yarı insan ve yarı meleksin. Çünkü bir kere cennete girdin ve Tanrı seni ikinciye diriltti..."
Yeosang şefkatle başını sallayan çocuğa baktı. Jongho derin bir iç çekip oturduğu yataktan sarkıttığı ayaklarını salladı yavaşça.
"Peki ya sen?"
Yeosang duraksamıştı.
"Ben mi?"
"Evet, kendini anlatmadın bana. İsmini bile bilmiyorum"
"İsmim Yeosang... Ama Cennette Kang diyoruz. Ailem ise yok, melekler tektirler. Kendimi bildim bileli seni koruyorum, hepsi bu... Ha bir de, Hongjoong Tanrı'nın bana önem verdiğini söylüyor"
Yeosang sona doğru gururla konuşmuştu.
"Hongjoong kim?"
Jongho'nun sorusuyla Yeosang biraz şaşırmış olsa da hafifçe gülümsedi.
"Hongjoong, Aşk Tanrısı. Tanrı'nın oğullarındandır."
Jongho anladığını belli eden bir sesle yanıtladı.
"Cennette başka neler var, daha doğrusu kimler. Seni sıkmak istemiyorum ama aklımda yüzlerce soru var ve uykum daha gelmedi"
Yeosang kısık bir kahkaha ile elini Jongho'nun yanaklarına koydu.
"Jongho... Senin uykun olmayacak tabii ki çünkü bu sana geçen bir melek özelliği"
Jongho tekrar şaşırmıştı.
"Vay canına asla yorulmayacak mıyım yani?"
"Evet biraz öyle olacak"
İkisi de kıkırdadığında Jongho hevesle mırıldandı.
"Öyleyse tüm gece benimle konuşabilirsin, hm?"
Yeosang da gülümseyerek başını sallamıştı.
"O zaman sana Wooyoung'dan bahsetmeliyim."
Jongho tüm dikkatini Yeosang'a verdiğinde güzel melek konuşmaya başladı.
"O da bir koruyucu melek ama en yakınımdaki ve Cennetteki en gürültülü melektir..."
Yeosang aklına gelen anılarla gülümsemişti.
"... Ha birde San var. Tanrı'nın en yaramaz oğlu olabilir belkide."
"San neyin Tanrısı peki?"
"Şehvetin."
Jongho bunu beklemiyordu ve istemsiz duraksamıştı. Yeosang onun bu haline gülerken devam etti.
"Seonghwa yani Güneş Tanrısı ona her seferinde kızıyor, çünkü San aşırı çapkın ve hatta yattığı bir melek olduğu bile söyleniyor."
Yeosang kıkırdamıştı, San ve Seonghwa'nın çekişmeleri hep komik gelmişti ona. Ve tabii San'ın yattığı meleğin biricik dostu Wooyoung olduğundan bihaberdi.
Jongho merakla sordu.
"Ama ayıp şeyler yapmak yanlış değil mi?"
Yeosang bakışlarını şaşkınlıkla kızaran miniğe çevirdi.
"Ne? Ayıp şeyler dediğin... Seks mi?"
Jongho biraz daha kızarırken başını salladı. Yeosang içten bir kahkaha atarken Jongho'nun çenesini hafifçe kaldırdı.
"Sonuçlar, amaçlara göredir. Eğer sen gerçekten sevdiğin birisiyle bunu yapıyorsan, neden yanlış olsun ki. Sonuçta bu da bir duygudur."
Jongho aralık dudakları ve koyulaşmış bakışlarıyla öylece bakıyordu meleğine. Yeosang da bu durumu fırsat bilip bakışlarını kaçırmadan karşısındakini izlemeye devam etti.
"B-benim uykum geldi, p-pijamalarımı giyeyim"
Yeosang dudaklarını birbirine bastırarak onayladı. Jongho hızla yataktan kalkıp gideceği sırada Yeosang'ın hafif çapkın ve fısıldayan sesi ile durdu.
"Yarı melek olduğun için uykunun gelmediğini ikimiz de biliyoruz..."
Jongho yutkunarak arkasını döndü.
"Şey ben..."
"Utanınca çok tatlısın ama ayıp şeyler yapmazken bile böyle olman çok... Şirin"
Yeosang'ın her kelimesi minik olanı daha da utandırırken Jongho karnındaki kasılmaya ve aklından geçen türlü senaryolara rağmen bayılmamak için zor duruyordu.
Jongho bakışlarını tekrar yere indirirken ateşi çıkıyormuş gibi hissetmişti. Neler hissediyordu böyle... Bir melekten mi hoşlanıyordu?
➳
Ya aslında biraz sıkıcı bir bölüm oldu biliyorum ama çoğu şeye açıklık getirmeye çalıştım ve Mingi ile Yunho'yu fice bomba gibi katmaya çalışıcam 😮💨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thousand Miles // JongSang
FanfictionKang Yeosang, Choi Jongho'nun koruyucu meleğiydi (Ruhani varlıklar ve +18 sahneler içerir)