Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen ve hâlâ Yunho'dan açıklama bekleyen altılının bakışları salondaki koltukta baygın yatan çocuktan ayrılmıyordu.
En oturaklıları olan Seonghwa kaşlarını ovuşturup sinirle dişlerinin arasından konuştu.
"Sadece... Sadece net bir cevap ver bana. Bu, çocuğu, nereden, buldun..?"
Seonghwa'nın olması gerekenin aksine aşırı sakince çıkan sesi ortamın gerginliğini ikiye katlamıştı.
Yunho masum ve tereddütlü bakışlarla iç çekti. Nereden nasıl başlayacaktı o bile bilmiyordu.
"YUNHO SENİ DİNLİYORUZ?"
Hongjoong sertçe çıkıştığında Yunho düşüncelerinden sıyrılıp ensesini kaşıyarak ağzında belli belirsiz bir şeyler geveledi.
"Şimdi ben evden çıkmıştım gitmiştim derken... Bu çocuk önüme çıktı... Sonra..."
Herkesin gözlerinde devamını bekleyen manidar bakışlar vardı.
"Beni tehdit etti ve bende şey yaptım... Bayıltmak ve ruhunu almak arasında bir şey..."
Wooyoung baygın yatan çocuğun her zerresini incelerken -ölü ya da baygın olduğunu anlamaya çalışıyor olmalıydı- tedirgince sordu.
"Nasıl bir tehdit, seni neyle tehdit etmiş olabilir ki?"
"Bu gece yıldızlar sizin kadar güzel görünüyor dedi KİMLİĞİM AÇIĞA ÇIKMIŞTI NE YAPMALIYDIM YANİ?"
San otoriter ve kısık sesiyle fısıldadı.
"Beni tutun yoksa şunun üstüne atlayacağım."
➳
Zaman kavramı melekler ve tanrılar için yoktu. Geceyi gündüzü saymıyorlardı. Bu yüzden daha ismini bile bilmedikleri çocuğun uyanmasını sessizce beklemeye karar vermişlerdi.
"O, uyandığında kendimizi gösterecek miyiz?"
"Senin güzelliğini görmese iyi olur meleğim."
"San ve Woo başka yerde romantizm yaparsınız, ayrıca Hongjoong sen bir şeyler mi yaptın şunlara?"
"Hayır sevgilim bunlar doğuştan böyle"
"Uyanıyor!"
Yeosang'ın telaşlı sesiyle hepsi bakışlarını koltuktaki bedene çevirdi.
Parmakları kıpırdıyordu ve acıyla kaşını çatıp sessizce iniltiler çıkarıyordu. Sonunda elini alnına bastırıp baş ağrısını bastırmak istercesine baskı uygulamaya çalışmıştı ama kısık gözlerinin arasından bizi gördüğünde duraksadı.
Nerede olduğunu ve neler yaşadığını idrak etmeye başlamış olacak ki korkuyla gözlerini sonuna kadar açmıştı.
"S-SİZ, SİZ DE KİMSİNİZ?!"
"Ben Aşk Tanrısı Hongj-"
"HONGJOONG?!"
Herkes hep bir ağızdan ciddi misin der gibi ona baktığında küçük aşk tanrısı umursamazca omuz silkti.
➳
Yunho her şeyi Mingi'ye -baygın çocuğun ismi buydu, en azından bunu bilmek güzeldi- anlatıp birkaç mucize gösterdiğinde Mingi tekrar bayılmıştı ve şimdi bıkkınlıkla uyanmasını bekliyorlardı.
"Bu böyle devam edecek değil ya, ne yapacağız şimdi?"
Jongho yanaklarını şişirerek konuştuğunda Yeosang güler yüzüyle cevap verdi.
"Biz bir şey yapmayacağız güzelim, yorulmuş olmalısın odana çıkıp dinlenelim. Ve bunlar da ne halleri varsa görsünler"
Yeosang tanrı oğullarına karşı bile saygı eklerini eksik etmezdi ama şu son anlarda fazlasıyla yakın olmuşlardı hepsiyle ve açıkçası umursamıyordu.
"Pekâlâ bizim de bu çocukla uzun bir işimiz var gibi duruyor
➳
ARKADAŞLAR İLHAMIM KAÇTI
ayrıca seme jongho diyenler
Seme yeosang diyenler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thousand Miles // JongSang
FanfictionKang Yeosang, Choi Jongho'nun koruyucu meleğiydi (Ruhani varlıklar ve +18 sahneler içerir)