𝟏𝟗

357 56 11
                                    

Jongho yol boyunca hiç konuşmamıştı. Yeosang ise hâlâ durumu nasıl açıklayacağını düşünüyordu. Cehennemi hak eden insanlar dünyada öldükten sonra zebanilerin kölesi olarak çalışırlardı, ve ölümlü oldukları için eğer bu boyutta da ölürlerse sonsuza kadar cehennemde kalırlardı.

Jooheon da Chen'in zebanisi olmuş olmalıydı. Yeosang o lanet adamın bir an önce ölmesi için elinden geleni yapmayı aklına not etti.

Yeosang bunları düşünürken koluna dokunan elle Jongho'ya döndü. Jongho'nun ıslanmış gözleri ve bitkin duran yüzü doğruca ona bakıyordu.

"Özür dilerim"

Yeosang, Jongho'nun konuşmasına fırsat vermeden söylemişti bunu. Jongho başını olumsuz anlamda sallayarak mırıldandı.

"Sen olmasan asla bu halde olamazdım Yeosang"

"..."

"Hayatımı daha kaç kere kurtaracaksın ve ben bunu sana nasıl ödeyeceğim?"

Yeosang'ın mizacı yumuşamıştı. Hafifçe gülümseyerek dudaklarını küçüğününkilere yaklaştırdı.

"Var olduğun için teşekkür olarak yapıyordum bunları zaten, asıl sen bana söyle... Ben bunu sana nasıl ödeyeceğim?"

Jongho dudaklarını yalayıp geçen nefes yüzünden gözlerini kapatmıştı. Yine aynı şey oluyordu, Yeosang yüzünden kendini kontrol edemiyordu. Bacaklarının titremesine, kalbinin deli gibi çarpmasına engel olamıyordu. Daha fazla bu halde kalamayarak önündeki dudaklara yapıştı.

Yeosang zaten bunu yapması için ona bu kadar yaklaştığından seve seve karşılık vermişti.

Loş şehir ışıkları altında öpüşmelerini zar zor bitirdiklerinde Yeosang bebeğinin belini kavradı.

"Şimdi... Herkesi barda öylece bırakıp çıktıktan sonra ne yapmak istersin güzelim?"

Yeosang hâlâ Jongho'ya bu kadar yakınken bebeği başka ne yapmak istiyor olabilirdi Tanrı aşkına?!?

"Her şeyi yapalım"

Yeosang kıkırdayarak Jongho'nun kulağına fısıldadı.

"Her şeyi hm?"

Jongho hızla başını sallamıştı. Meleği hafifçe kıkırdayarak boynuna bir öpücük bıraktı.

"Daha ne kadar kaldı?"

Yeosang kucağında duran bebeğine tek kaşını kaldırarak baktı.

"Sıkıldın mı kucağımdan?"

"Hayır hayır sadece sormak istemiştim"

Jongho kollarını sevgilisine biraz daha dolayarak ayaklarının altında kalan şehire baktı. Yeosang'ın kanatlarını parmaklarıyla yavaşça okşarken mırıldandı.

"Yandan bakınca bile güzelsin çıldıracağım şimdi"

Yeosang sahte bir öksürükle Jongho'yu belinden ve kalçasından biraz daha bastırarak kendine bastırdı.

"Birazdan fazlasıyla çıldıracaksın zaten sonraya sakla kendini"

Jongho'nun gözleri sonuna kadar açılmıştı. Hafifçe utanarak başını sevgilisinin boynuna gömdü.

Yere indiklerinde Jongho merakla etrafına bakındı. Ormanın tam orta yerine inmiş gibiydiler. Üstelik karanlığın etkisiyle hiçbir şey gözükmüyordu.

Yeosang miniğine gülerek elinden tuttu.

"Benimle gel güzelim"

Jongho başını sallayarak meleğinin peşinden ilerledi. Biraz yürüdükten sonra -ki Jongho önünü bile göremediği için nereye gittiklerini bilmiyordu- Yeosang durmuştu.

Burası aşırı lüks bir eve benziyordu. Yeosang'ın evi mi vardı yani?

Jongho sevgilisini izlerken, Yeosang sonunda rahat bir nefes verip kapıyı açtı.

"Bir an anahtarı bulamamıştım..."

Jongho yavaşça içeri girerken evin içerisi aydınlanmıştı. Aydınlandı dediğime bakmayın içerisi hâlâ karanlıktı. Sadece zayıf mor bir ışık doldurmuştu içeriyi.

Kapı arkasından kapandığında Jongho sevgilisine döndü. Yeosang kapıyı çoktan kilitleyip duvara yaslanmıştı ve doğruca bebeğini izliyordu.

Jongho ne yapacağını bilemeyerek başını yere indirdi.

"Ş-şey...."

Yeosang üzerindeki tişörtü bir çırpıda çıkardığında Jongho susmak zorunda kalmıştı. Sevgilisinin nefis vücudu onu çok zorluyordu.

"Şu fazlalıklardan kurtulmama yardım eder misin bebeğim?"

"Hm hm"

Jongho itaatkar bir şekilde Yeosang'ın pantolonuna uzandı. Pantolon da kısa sürede yeri boyladığında Yeosang yavaş yavaş sevgilisini de soymaya başlamıştı.

Jongho üzerindekilerin birer birer çıkmasına aldırış etmeden Yeosang'ı izliyordu.

Yeosang işini bitirip eğildiği yerden kalktığında Jongho'nun üzerine yürümeye başladı. Yavaş yavaş Jongho'yu yatağın yanına kadar ilerlettiğinde karşısındakinin kızaran yüzünü görebiliyordu.

Dilini dudakları üzerinde gezdiren meleğine baktığında kendini engellemek Jongho için çok daha zordu.

Büyük olan kemikli parmaklarıyla küçüğünün kalçasını kavradı ve kulağına yavaş bir dil darbesi attı.

"Şimdi rahatça çıldırabilirsin."

Ay noluyo noluyo 🤡

Neyse sonraki bölümde devamı var, Piercing'de kestiğim sahneler yüzünden yeterince sövdünüz bana PXJSPMDŞSKPXMSŞCMSPMSŞA

Thousand Miles // JongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin