𝟏𝟓

408 62 23
                                    

Jongho hızla yerinden kalkıp sonunda kadar korkuyla açılmış gözlerini Mingi'nin yerde yatan bedeni ve elindeki kanlı bıçakla öylece bekleyen Yunho arasında gezdirdi.

"S-SEN! TANRI AŞKINA SEN, ONU ÖLDÜRDÜN..!"

Son kelimeyi söylerken olabildiğince alçak bir sesle konuşmuştu Jongho.

Korkuyla odadaki herkese baktığında kendisinin aksine herkesin oldukça rahat hatta fazlasıyla normal olduğunu görmüştü. Ve bu işleri Jongho için daha korkutucu yapıyordu.

"Bebeğim,"

"YEOSANG ONLAR KATİL! SUSSUN DİYE MİNGİ'Yİ ÖLDÜRDÜLER?!"

Kahkahalar yükselmeye başladığında Jongho daha da afallıyordu. Korkuyla sevgilisine döndüğünde yüzünün rengi iki kat beyazlamıştı. Yeosang da gülümseyerek ona bakıyordu çünkü...

"Eğer ölümsüz olmasaydın şimdiye çoktan Ruhlar Tapınağındaydın...."

Jongho sessizliğini koruyarak açıklama istercesine meleğine bakıyordu.

"Tanrısı tarafından, kalbinin ortasından 3 saniyede..."

"...Bu sayede Cennette, Tanrısı için bir melek olarak doğabilir..."

"... VE BİZİMLE HAVANA'YA GELEBİLİR!"

Jongho'nun bakışları sırayla konuşan Seonghwa, San ve en son Wooyoung üzerinde durduğunda kaşları çatılmıştı.

Hongjoong içten bir gülümsemeyle elini Jongho'nun omzuna koydu.

"Buralarda fazla yenisin, Yeosang dikkat et de Havana'da sevgilini kapmasınlar"

Hongjoong son kelimeyi Yeosang'a gülerek söylemişti. Meleğin yüzünde sinirli bir ifade oluşurken sevgilisini hızlıca kendine çekip tatlı bir sinirle söylendi.

"Olmayacak öyle bir şey hadi gidelim artık"

Hepsi birbirine imalı gülüşler atarken Jongho zihninden fısıldadı meleğine.

'Kıskanınca bile aşırı güzelsin'

"Vay canına Cennet'in kapısı bile bu kadar güzelse, içini aklım almıyor"

Yeosang gülümseyerek miniğine baktı. Jongho hayranlıkla etrafı izliyordu, oysaki Yeosang için Cennetten bile güzel olan bir manzaraydı kızıl tanrısı.

"Yol boyunca kucağımdayken dikkatin sadece bendeydi, tekrar yola çıkmak için sabırsızlanıyorum"

Jongho kızararak başını eğdi.

"İlgim hep sende ki zaten, sadece gözüm kaydı"

Yeosang gülümseyerek bebeğinin elini tuttu ve yavaşça açılan kapıdan içeriye bu kez sevdiği çocukla beraber girdi.

Wooyoung yanaklarını şişirip dolabın önünden ayrıldı.

"Ne giyeceğimi bilmiyorum bile..."

"Sen her halinle güzel olduğunu biliyorsun meleğim"

"Sannie ama yine de orası tatil mekanı ve kanatlarımla uyumlu bir şeyler bakıyorum"

San gülerek meleğini kendine çekti.

"Ben odamızdan çıkmayız diye düşünmüştüm"

"Sannie neyin var böyle, Eros'un okuyla falan mı vuruldun?"

Wooyoung kıkırdadığında San sahte bir sinirle parmağını salladı.

"Ben varken Eros da kimmiş ha? O adam asla var olmadı bile, Erosmuş, hah."

San kendi kendine söylenirken Wooyoung keyifle sevgilisine sokuldu.

Hongjoong nefes nefese Seonghwa'nın dudaklarından ayrıldı. Dudaklarını yalayarak uzun olanın alnına alnını yasladı.

"Hazırlanmamız, gerekiyordu..."

Seonghwa'nın dudağı yavaşça yukarı kıvrıldı.

"Hazırlanıyoruz işte güzelim, sadece üstünü çıkarmana yardım ettim o kadar"

"BİR HABER VERİR İNS- TANRI?"

"Ama bunu nasıl söyleyeb-"

"BIÇAKLADIN BENİ??"

Mingi tüy kadar hafif yumruklarıyla Yunho'nun göğsüne vururken Yunho sadece susmuş Meleğinin yüzünü inceliyordu. Çünkü ne derse desin bu küçük cezadan kaçamayacaktı.

Ki zaten Mingi Cennette uyandığından beri Yunho'ya saldırmakla meşguldü...

Mingi'nin vuruşları yavaşladığında Yunho derin bir sesle fısıldadı.

"Sinirin geçti mi güzelim?"

Yüzünü yalayıp geçen bu nefes ve ruhunun derinliklerinde hissettiği kalın ses şu an kim olduğunu bile unutturmuştu küçük olana.

"EVET!"

"Neden hâlâ bağırıyorsun o zaman"

"ÇÜNKÜ! ÇÜNKÜ SEN"

"Evet, ben?"

Mingi karşısındaki kusursuz bedene baktıkça eridiğini hissediyordu. Gözlerini Yunho'nunkiler ile kilitledi.

"Çünkü sen çok güzelsin..."

Mingi'nin bu kez fısıltı şeklinde çıkan sesi Yunho'yu şaşırtsa da ardından dudaklarına kapanan dudaklar ile karnında kelebekler uçuşmaya başlamıştı bile.

Jongho, Yeosang'ın tüm evinde koşarak dolaştıktan sonra ışıldayan gözleriyle camdan bakıyordu.

"Her şey çok güzel... Tanrı aşkına"

Yeosang gülümseyerek Jongho'nun yanağına bir öpücük bıraktı.

"Cennetle arandaki romantik bakışmalar bittiyse gitmemiz gerek bebeğim. Uçağı kaçıracağız"

Jongho anlamaz gözlerle onu izleyen sevgilisine döndü.

"Ne uçağı?"

"Havana uçağı"

"İyi de, burada, uçağın ne işi var?"

Yeosang gülümsedi.

"İnsanlardan üstün olduğumuz şüphesiz ama burası da bir çeşit yaşam alanı. Cennet'in havaalanı bile var hatta"

Jongho bunu komik bulup kıkırdadı. Yeosang sadece aşk dolu bakışlarla onu izliyordu.

'Çok güzelsin Choi,

Tüm hayatımı adamak isteyeceğim

kadar güzelsin hemde..."

Dünkü bölümün devamı diye ard arda atıyorum.

Ayrıca fic'in ciddiyeti kayboldu ama napalım yani ilerde düzelir belki...

Thousand Miles // JongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin