(Kısacık bir bölümdür...)
Jongho tüm bedeninin titrediğini hissediyordu. Bunun gerçek olmaması için şu an yere kapanıp Tanrı'ya yalvarabilirdi.
Chen titreyen bakışlarla elini yavaşça kaldırdı, Jongho'ya korkmamasını söyleyeceği sırada arkasından duyduğu gür sesle ikisi de kapıya döndü.
"SEN NE HALT EDİYORSUN BURADA?!"
Jongho'nun anladığı kadarıyla zebani olan kişi, öldürecekmiş gibi Chen'e bakıyordu. Chen'in buraya nasıl geldiği, daha önemlisi Chen'in gerçek olup olmadığı gibi birçok soru kafasında dönüp duruyordu.
Zebani hızla yanlarına yaklaştığında Jongho'ya kısa bir bakış atıp hemen sonrasında Chen'e döndü.
"E-efendim..."
"Kes sesini! Yürü çabuk!"
Chen daha cevap veremeden zebani cebinden çıkarttığı zincirin ucunu Chen'in boynundaki tasmaya takmıştı. İkisi lavabodan çıkacakken kapıda Yeosang görüldü.
(Şimdi bad boy Yeo görüceksiniz sıkı tutunun)
Önce sevgilisinde şefkatle yoğunlaşan bakışlar tam tersi şekilde ateş çıkartarak Chen'e kenetlenmişti.
Jongho'nun korkudan dolmuş gözlerini görmek ve Chen'e olan sonsuz nefretini sonunda kusabilecek olmak Yeosang için bardağı taşıran damla gibiydi.
Yeosang ne Chen'in sahibi olan zebaniyi ne de başka bir şeyi umursayarak aklına gelen ilk şeyi yaptı. Chen boğazına sarılan eller yüzünden sersemleyip duvara yaslanmıştı.
Şu anda Havana'dalardı. Burada kurallar yoktu.
Yeosang yüzüne yerleşen zalim gülümsemeyi daha da belirgenliştirdi. Chen'in Jongho'ya yaptıkları gözünün önüne geliyordu.
Jongho'nun ne kadar ağladığını ne kadar acı çektiğini hatırladığında sinirini bastıramayarak bir kahkaha attı.
Yeosang'ın yumruğu havalandığı gibi korkudan titreyen çocuğun yüzüne indiğinde Yeosang ardı ardına birkaç yumruk daha bahşetmişti ona.
Karnına yediği tekmeler, sertçe oradan buraya savrulmak ve Yeosang'ın üstün gücü yüzünden bayılmak üzere olan Chen fısıltı halinde mırıldandı.
"D-dur yal-yalvarırım!"
"Yalvaracaksın tabii, daha da çok yalvaracaksın!"
(Elif sakin ol ne yazıyosun böyle)
"Yeosang, tamam sakin ol yorulacaksın"
Zebaninin oldukça sakin bir şekilde söylediği şey ile Jongho bu kez şaşkınlıkla ona bakmıştı. Yeosang terlediği için tel tel ayrılmış saçları ve arbedenin etkisiyle yakası açılmış gömleğiyle nefes nefese yerde yatan bedene baktı.
Az önce evrenin en tehlikeli varlığı olmasına rağmen koyu hareleri ve şefkatle Jongho'ya bakıyordu şimdi.
"Jongie..."
Jongho bir şey demeden sevgilisinin boynuna gömüldüğünde Yeosang Chen'i öldürmeden bıraktığı için derin bir pişmanlık yaşamıştı.
"Y-yeo beni götür burdan"
Yeosang küçüğünün yüzünü elleri arasına alıp sanki kırılgan bir şeye dokunuyor gibi nazikzçe okşadı.
"Korkma güzelim, gel benimle."
Ellerini Jongho'nunkilere kenetleyip kapıya doğru yürürken hatırladığı şeyle durup arkasına seslendi.
"Üzgünüm Jooheon biraz yıprattım bunu"
Jooheon umursamazca omuz silkerek yerdeki bedeni ayağıyla dürttü.
"Sorun yok, ölmedi zaten..."
Yeosang gülümseyip sevgilisiyle dışarı çıktı.
➳
Bölüm değil bölümcük hemde vahşi bölümcük
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Thousand Miles // JongSang
FanfictionKang Yeosang, Choi Jongho'nun koruyucu meleğiydi (Ruhani varlıklar ve +18 sahneler içerir)