𝟓

509 80 68
                                    

Yeosang kıyık olan camın önünde durdu. Zorlanmadan camı açıp içeri süzülürcesine girdiğinde yerde yatan bedeni fark etmesi uzun sürmemişti.

Jongho'nun ağzından yanağına kadar süzülen kanlar ve solgun teni Yeosang'ın canının bir kere daha yanmasını sağlamıştı.

'Pekâlâ Tanrı ona ruhunu verdi, onu iyileştirmek de bana düşüyor' kanatlarını indirirken mırıldandı.

Tek eliyle Jongho'yu belinden kavrayıp yatağa yatırdı. O bir melekti ve gücü sonsuz denecek kadar çoktu. Jongho'yu yorulmadan saatlerce tek eliyle bile taşıyabilirdi.

Yeosang alnına düşen saçlarını arkaya tarayarak derin bir nefes aldı. Yatakta yatan bedenin yanına yaklaştı. Bakışlarında derin bir aşk ve fazlasıyla şefkat okunuyordu.

Jongho zehirlenmişti ve bu yüzden midesini temizlemeleri gerekiyordu. Yeosang sağ arka cebindeki küçük şişeyi çıkarttı. Şişeyi hafif çalkalayıp içinde oluşan hareketlenmeye baktı 'Bunun tadı iğrençtir, iyi ki bilincin kapalı'. Kıkırdamıştı.

Şişenin tıpasını açıp dikkatlice Jongho'ya yaklaştı. Elindeki tıpayı rastgele bir yere fırlatıp boşta kalan eliyle Jongho'nun çenesini tuttu. Yeosang hareketsiz bedenin ağzını açmasını sağladıktan sonra zaman kaybetmeden şişeyi ağzına boşalttı.

Boşalan şişeyi yatağın yanındaki şifoniyerin üzerine koydu ve sırtını yatak başlığına verecek şekilde yaslandı. Parmaklarını biçimli yüzün üzerinde gezdirirken gülümsedi.

Bunu ilk defa yapmıyordu, ilk defa Jongho'ya kapılmıyordu. Bu gerçek aklına geldiğinde tekrar derin düşüncelere gömülmeye başlamıştı. En başından beri seviyordu onu. Bunu kabullenmesi gerekiyordu artık.

"B-büyük-anne"

Jongho sayıkladığında Yeosang korkuyla yataktan indi. Hâlâ gözünü açamamış çocuğa son bir kez baktı. Jongho iyileşiyordu ve artık Yeosang'ı görebiliyor olduğu için uyandığında Yeosang burada olmak istemiyordu.

İstememesinin tek sebebi Jongho'nun tepkisiydi. Ne yapacaktı? Korkacak mıydı ondan? Ya onu çirkin bulursa ne yapacaktı?

'Asla benim hislerim gibisini hissetmeyecek' karanlık odada zor duyulan sesle fısıldadı Yeosang.

Jongho yavaş yavaş ayılıyor gibiydi. Yeosang daha fazla zaman kaybetmemek için pencereye yöneldi. Camı tekrar yukarı sıyırarak açtı ve indirdiği kanatlarını kıpırdattı. (Uçmadan önce hazırlık gibi düşünün)

"Sen! dur orada!"

Yeosang şaşkınlıkla gözlerini sonuna kadar açarken korkudan sesini çıkartamamıştı.

"TANRIM SEN DE NESİN BÖYLE?!"

Jongho şaşkınlıkla bağırdığında Yeosang kaçmak için fazla geç kaldığını anlamıştı zaten... Kanatlarını tekrar indirip camı tekrar kapatmıştı.

Yüzünü Jongho'ya göstermeli miydi? Bundan çok korkuyordu ama yapacak başka bir seçeneği yoktu çünkü bu çocuk bağırarak tüm şehri buraya toplamak üzereydi.

"Sana diyorum!" Jongho'nun sesi bu kez titrek çıkmıştı.

Yeosang yavaşça arkasını dönmüştü ama başı eğikti.

"Sakin ol lütfen Jongho"

"S-sen..."

Yeosang derin bir nefes aldı ve gözlerini kapattı, başı hâlâ eğikti.

"Sana her şeyi anlatacağım."

"Ben, ben öldüm mü?!"

Yeosang buna ne diyeceğini bilemiyordu, geçiştirmeye karar verdi.

"Mantıken, kısmen"

Jongho artık yarı insan yarı melek olduğu için karşısındaki melekten istese de korkamıyordu. Sanki alışık gibi hissediyordu. Çünkü ruhu cennete girerken birçok melekle karşılaşmıştı zaten.

"Yüzünü göster bana"

Yeosang beklemediği bu şey karşısında duraksamıştı. Çığlık atmasını ya da onu kovmasını beklemişti. Ama Jongho yüzünü mü görmek istemişti gerçekten?

"Yapamam..."

"Ama neden?"

"Çünkü, buna hazır değiliz"

Yeosang'ın söylediği üzerine Jongho yataktan inmiş ve yavaş adımlarla meleğinin yanına yaklaşmaya başlamıştı.

"Şu an deli gibi korkuyor olmalıyım. Odamda kanatlı bir... Bir şey var ama ben asla korkuyu hissedemiyorum. Tek hissettiğim, sana ihtiyacım var"

Yeosang, Jongho'nun söylediklerini asla anlamlandıramıyordu, Jongho Aşk Tanrısı'nın kontrolü altına falan mı girmişti? tekrar tekrar idrak etmeye çalışırken çenesinde hissettiği elle irkildi. Jongho meleğinin başını yavaşça yukarı kaldırırken Yeosang istese de itiraz edemiyordu.

İkilinin gözleri buluşmuştu. Öylece birbirlerine bakıyorlardı. Jongho heyecanla kekelemeye başladı.

"S-sen, nasıl?! Tanrı aşkına..."

Jongho parmak uçlarını Yeosang'ın yüzünde gezdiriyordu. Sanki kırılgan bir şeye dokunuyor gibi titriyordu elleri. Çok etkilenmişti, hemde çok. Saniyeler içinde bu gözlere hapsolmuştu.

"Jongho ben-"

"Hayatımda gördüğüm en güzel şeysin."

AAAAY HADİ SALDIM BAKALIM NASILSA SINAVLAR DA BİTTİ TADINI ÇIKARIN <3

Ayrıca yakın zamanda diğer üyeleri de dahil edeyim diyorum da Woo da Yeo gibi koruyucu melek, San Tanrının oğullarından Şehvet Tanrısı, Jongho zaten yarı insan yarı melek. ALOOO FİCTE İNSAN YOK

Thousand Miles // JongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin