𝟏𝟏

488 75 13
                                    

"Yeo, herkesi bu şekilde bırakıp gelmemiz biraz şey olmadı mı... Ayıp?"

Jongho yatak başlığına yaslanan Yeosang'a bakarak sıkıntıyla söylemişti bunu.

Yeosang gülüşünü bastırmaya çalışarak tek kaşını kaldırdı ve yanındaki güzelliğe kısa bir bakış atarak cevapladı.

"Ayıp olmayan her şeye ayıp deme huyundan vazgeçmelisin güzelim"

Yeosang ona her 'güzelim' dediğinde Jongho'nun kalbi tekliyordu resmen.

"T-tamam vaz geçerim"

Jongho aklına gelen ayıp şeyleri bir an önce zihninden silmeye çalışarak yalancıktan öksürdü.

Yeosang aklından geçenleri harfi harfine okuyabiliyordu, bu bile Jongho için bazen utanç verici olsa da hissettiği her şeyi bilmesi durumunun daha kötü olabileceğini düşünüp tanrıya şükretti. Çünkü şu an hiç masum şeyler hissetmiyordu.

"Kızardın"

Jongho refleks olarak sonuna kadar açtığı gözlerini Yeosang'dan kaçırarak elini yanağına koydu. Tanrı aşkına sadece bir kaç düşünce yüzünden vücudu alev alacaktı neredeyse.

"Vücudumu merak ediyor musun?"

Yeosang'ın sorusuyla hareketsiz kalmıştı. Tabii ki de merak ediyordu, Yeosang şaka yapıyor olmalıydı.

"E-evet yani demek istediğim-"

"Kanatlarımı göstermek istiyorum"

'Kanatları, tabii ya... Tanrım aklım nerede böyle benim' Jongho rahatça iç çekti. Tabii aklının okunduğunu unutmasa ve meleğinin yüzündeki muzip sırıtışı görse bunu asla yapamazdı...

Yeosang tişörtünün eteklerini tutup çektiğinde, Jongho her şey ağır çekimde gerçekleşiyor gibi hissediyordu. Yeosang yarı çıplak şekilde karşısına geçtiğinde sertçe yutkundu.

Tanrı'nın onu özenerek yarattığına yemin edebilirdi Jongho. Pürüzsüz ve kusursuz teni parıldıyordu ve son derece sağlıklı görünüyordu. Bunlar tahmin edilebilirdi bir yere kadar ama karşısındaki meleğin kaslarla donatılmış karnı, bu gerçekten sürprizdi.

Yeosang acelesiz adımlarla sırtını döndü. Kanatlarını gererek açtığında ne kadar görkemli göründüğünü anlatmaya hiçbir kelime yetemezdi.

Jongho yaklaştı meleğine. Büyülenmiş gibi bakıyordu, gibisi fazlaydı hatta. Parmakları meleğinin bel oyuntusuna dokundu. Yeosang önünde durdukları aynanın yansımasından miniğine baktı. Jongho bunu fark edemeyecek kadar hayranca Yeosang'ın sırtı ile ilgileniyordu.

Parmakları ipeksi bir kumaşta süzülür gibi yukarı çıktı. Kanatlara geldiğinde bakışlarındaki koyuluk derinleşmişti. Yeosang gözlerini kaçırmadan Jongho'nun her hareketini pür dikkat izliyordu. Yavaş ama bir o kadar etkili dokunuşları Yeosang'ı çıldırtıyordu.

"Çok güzelsin"

Yeosang'ın sesiyle Jongho bakışlarını kaldırdı. Aynada karşı karşıya geldiği görüntü ile ağzı yavaşça açılmıştı. Yeosang ona o kadar tutkulu bakıyordu ki beyninden vurulmuşa dönmüştü.

Küçük olan bir anlığına aklını kaybettiğini hissetti. Ayakları yerden kesilmişti. Meleği onu en güzel duyguların en doruk noktasına çıkarıyordu. İşte buna aşk deniliyordu.

Jongho anın getirisiyle Yeosang'ın omzuna küçük bir öpücük bıraktı. Sıcak tenine değen ıslak dudaklar meleğin kendini tutmasını zorlaştırmıştı. Kızıl saçları, meleğinin altın teni üzerine düşerken Jongho öpücüklerini arttırmaya başlamıştı.

Elleri meleğinin beline dolayıp zar zor ayrıldı bağımlısı olduğu tenden.

"Kang"

Jongho'nun sesi tahrik olduğunu ifşa etmişti ama buna aldırmadan devam etti.

"Seni seviyorum"

Yeosang daha karşılık veremeden boynuna yapışan dudaklarla gözlerini kapattı. Aşık olduğu çocuğa sahipti, imkansızı yaşıyordu.

Yüzüne yavaşça yerleşen gülümsemesiyle anın tadını çıkarmaya başladı ve inlemelerini serbest bırakarak küçüğünün onun için yanışını izledi.

Umarım beklediğinize değmiştir <3

Thousand Miles // JongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin