𝟗

506 71 43
                                    

"Yeosang sevgilinin halıları gerçekten çok güzelmiş!!"

Yeosang bıkkın bir nefes verdiğinde ortama ciddiyetsiz bir dalga yayılmıştı.

"Woo püskülleri var diye bir halıyı bu kadar çok sevemezsin..."

Wooyoung ayağıyla ittirip durduğu püsküllerden başını kaldırdı, dudaklarını sarkıtmış kanatlarını indirmişti. Bunlar Wooyoung dilinde aegyo oluyordu.

Yeosang göz devirerek Wooyoung'u kendi haline bırakmaya karar vermişti sonunda. Aslında her şey gayet iyi ilerliyordu, San'ın zigot sehpanın üzerindeki melek heykelini 'bu çok çirkin' diyerek parçalamasına rağmen gayet iyiydi.

Jongho hepsiyle çabucak kaynaşmıştı ve şimdi Seonghwa'nın canı sıkıldıkça yarattığı gezegenlerin hikayelerini dinliyorlardı.

"Güzelim sanırım biraz sıkıldılar gibi, Jongho bizim için farklı bir şeylerin var mı?"

Seonghwa çocuk gibi kollarını birleştirip sevgilisine dil çıkartmıştı.

"Aslında insanlar bir araya geldiklerinde müzik dinleyip dans ederek bir şeyler içerler. Ama evde içecek bir şey yok maalesef"

Herkes öyle dikkatle Jongho'yu dinliyordu ki - Seongjoong hariç, çünkü Hongjoong sevgilisinin gönlünü almakla meşguldü- Jongho bunları onlara yaşatmadan göndermek istememişti.

"Pekâlâ şöyle yapalım, ben karşı dükkandan birkaç şişe içki alıp geleyim, Yeosang bebeğim sen misafirlerle ilgilen"

Kızıl saçlı çocuk kurduğu cümle ile anında bakışlarını karşısındakilerden kaçırıp gergince ensesini kaşımıştı. Resmen evli bir çiftmişler gibi bir cümle kurmuştu. Yeosang'ın yanakları da kızarmaya başladığında Yunho durumu fark edip olaya el atmıştı.

"Nasıl alacaksın ki?"

Yunho başarıyla utangaç çiftin dikkatini dağıttığı için Jongho ona sonsuz teşekkür yolluyordu.

"Neyi nasıl alacağım?"

"İçkileri, hiç alışveriş yapmadım şu taş parçasında."

Jongho komodinin üzerindeki cam vazonun içine elini atıp birkaç kağıt parayla beraber çıkardı.

"İşte bunları verip, içkileri alıyoruz"

Yunho yanına gelip şaşkın bir ifadeyle konuştu.

"Çok saçmaymış ama ben gitmek istiyorum. Gece olduğu için dünyadakilere gözükme iznim var."

"Bu izin düzeni kontrol edip rüyaları yönetmek falan için değil miydi?"

"Sen sus San"

San omuz silkip tekrar Wooyoung ile flört etmeye başlamıştı. 'Woo'dan başkasına bakmıyor bile şuna bak' diye geçirdi içinden.

"Sanki ben başkasına bakıyorum da..."

Yeosang'ın tek kaşını kaldırarak söylediği şeyi duyunca kızararak lafı değiştirdi Jongho.

"Tamam sen gidip al bir şeyler Yunho, dükkan tam karşımızda zaten. ben de Yeosang'la çerez hazırlarım"

Yunho paraları alıp herkese hava atarcasına evden çıktığında Yeosang da Jongho ile mutfağa girmişti.

Küçüğü ona bakmadan hızlı hızlı kaselere bir şeyler boşaltırken meleği sırtını kapı pervazına yaslamış dudağını ısırarak onu izliyordu. Jongho'nun kalçaları ortadaydı ve nefis görünüyordu.

"Biraz da bu-"

Jongho bir şey sormak için arkasını döndüğünde karşılaştığı görüntüyle yutkunmuştu.

İnsanların değişik fantezileri olduğunu biliyordu ama Melek fantezisine sahip tek yarı insan olabilirdi.

Yeosang yavaş adımlarla yaklaşıp yapılı bedeni tezgahla arasına aldı.

"Dudaklarını aklımdan çıkartamıyorum"

Choi Jongho çok tehlikeliydi, kusursuz bir meleği vahşileştirebilecek kadar tehlikeli...

Tekrar tek bir hamleyle birleşen dudaklar ikinci defa ahenkle hareket ediyordu. Ama bu kez işin içine dilleri ve inlemeleri dahil olduğu için midir yoksa açlığın verdiği şehvetten midir bilinmez, ikisi de daha iyi bir deneyim yaşıyordu.

Nefes nefese ayrılmışlardı. Şu an baş başa olsalar asla sonunu görmeden bırakmayacakları işe ara vermek durumundaydılar.

Jongho şişmiş olan erkekliği yüzünden eşofmanının ipini hafifçe gevşetip işine devam etti. Yeosang ise dudaklarını yalayarak geri çekilmişti. 'Sadece ikimiz kaldığında, asla yarım bırakmayacağım' diye geçirdi içinden.

İkili tüm kaseleri doldurduğunda içeri taşımak için tepsiye dizmeye başlamışlardı. Melekler acıkmıyor veya susamıyordu ama canları istediğinde yemek yiyebiliyorlardı, bu yüzden Jongho kendi elleriyle önceden yaptığı kurabiyeleri de koymuştu. Sevdiği meleğe tattırmak istiyordu, beğeneceğine emindi.

Çalan kapıyla Seonghwa salondan çıkıp kapıyı açmaya gitmişti. Yeosang ve Jongho da o sırada hazırladıkları atıştırmalıklar ve bardaklarla mutfaktan çıkıyordu.

Yunho gelmiş olmalıydı ama ikili yine de geçerken kapıya göz atmışlardı. Ve gördükleriyle gözleri faltaşı gibi açılırken Seonghwa tüm evin duyulabileceği şekilde küfretti.

"YUNHO S!KEYİM BU NE?!"

Elindeki poşet ve kucağında baygın yatan çocukla Yunho pusmuş bir kedi gibi onlara bakıyordu.

Thousand Miles // JongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin