𝟒

542 82 92
                                    

'Yapabilirim' kendi kendine mırıldandı Yeosang.

Yere doğru yavaşça süzüldü. Kanatlarını son bir çırpışla ayakları güvenle yere bastığında kanatlarını aşağı indirdi.

Buluttan olduğu belli olan kapılar yavaşça açılırken Yeosang yumruklarını sıktı. İşte bu tek şansı olabilirdi çünkü Tanrı bir kez 'hayır' derse ikinci seçenek kalmazdı.

Ama bunu başarmak zorundaydı çünkü sonu tüm melekler gibi bitsin istemiyordu. Böyle dediğime bakmayın bu aslında herkesin istediği sondu, meleklerin koruma görevi bittiğinde Cennet'in 7. katına gönderilirler ve sonsuza kadar hayatlarını yaşarlar.

Ama meleklerin korudukları ruhlar günahlarına göre Cehenneme ya da Cennetin diğer 6 katından birine gönderilirler. Ve bu da Jongho Cennet'e girse bile bir insan ruhu olduğu için Yeosang ile görüşemeyecekleri anlamına geliyordu.

Yeosang'ın mülkü ile görevi bitmişti ve herkesin düşlediği 7. kata gidebilirdi ama o bunu hiç düşünmemişti bile. Onun aklında olan tek şey Jongho'ydu.

Derin düşüncelerden sıyrılmak için silkindi yavaşça. Görünüşüne kısa bir çeki düzen verip derince nefes aldı.

Kapıdan içeri adımladı. Bakışlarını yerden kaldırmıyordu -ki zaten bu yasaktı-

"Tanrım"

"..."

Yeosang'ın sesi titrek çıkıyordu. Aslına bakarsanız heyecandan ölmesi bile mümkündü şu an.

"B-"

"..."

"S-siz, evet tabii ki her şeyi biliyorsunuz Tanrım. Ama benim bir dileğim olacaktı."

"..."

Yeosang terleyen ellerini görmezden gelerek ve dolan gözlerinin onu engellemesine izin vermeden konuştu.

"Tanrım ben onu geri istiyorum, yalvarırım! Onun ruhu buraya gelirken b-ben baygındım, onu korumak istiyorum. Bu kez çok daha iyisini yapacağım. Ben sadece... Lütfen Tanrım..."

"..."

Yeosang yavaşça yutkundu. Tabii ki 'aşk benim size de verdiğim bir duygu Kang' cevabını beklemiyordu.

"Ben özür dilerim... Aşık olmamalıydım"

"..."

Yeosang ışıldayan gözlerini yavaşça kapattı.

"Elimden gelenin en iyisini yapacağım Tanrım, SÖZ VERİYORUM!"

"..."

Yeosang gözyaşlarını yavaşça bırakırken gülümsedi. Tam geri geri adımlarla çıkacakken duyduğu sesle duraksadı.

"..."

"N-nasıl?"

"..."

"Y-yarı insan, yarı m-melek mi?"

Wooyoung dudağını dişleyerek büyük bir merakla Yeosang'ı bekliyordu. Arkadaşı en son hızla koşarak çıkmıştı ve Wooyoung arkasından koşsa da geç kalmıştı. Ama şu an Tanrı ile görüştüğünü öğrenmişti ve eve döneceğini bildiğinden burada beklemeye karar vermişti.

Kapı yavaşça tıklatıldığında Wooyoung heyecanla yerinden fırlayarak kapıya koştu. Tabii ki Yeosang'ı beklediği için karşısında gördüğü kişiyle duraksamıştı.

"S-siz?"

San cevap vermeden içeri girip kapıyı kapattı.

"Efendim siz-"

"Bana efendim deme Wooyoung."

Wooyoung duraksamıştı. Karşısında Şehvet Tanrısı duruyordu Tanrı aşkına ne diyecekti, naber bebeğim mi?

San sanki kendi eviymiş gibi rahatça köşedeki koltuğa oturdu. (Koltuk dediğime bakmayın buluttan falan bunlar hep, yoksa meleğin evinde Ikea koltuk takımı yok yani)

"Seninle biraz konuşmak istiyorum"

"Tabii..."

San bakışlarını, utancından başını kaldıramayan meleğe dikti.

"Wooyoung ben seninle kaza eseri sevişmedim"

Wooyoung'un yüzü daha da kızarırken San devam etti.

"Seni seviyorum ve istiyorum, ayrıca, bugün arkadaşına çok yardımımın dokunduğuna emin olabilirsin."

Seviyorum ve istiyorum mu demişti o? Bunu bir anlık kenara bıraktı. Arkadaş derken kastettiği kişi Yeosang mıydı yoksa? Ama ne yardımıydı bu, yoksa Yeosang'ın başına bir şey mi gelmişti.

"Nasıl yani??"

Wooyoung heyecanla konuştuğunda San gamzelerini çıkartarak gülümsedi.

"Ben Tanrı'nın oğluyum Wooyoung, sizin aranızdaki her şeyi biliyorum. Yeosang bugün Jongho'nun ruhunu dünyaya geri göndertmek için canını bile verebilirdi"

"Tanrım... Yeo iyi mi?"

"Evet oldukça iyi çünkü görevine devam edecek"

San'ın dediğiyle Wooyoung sevinçle gözlerini sonuna kadar açtı.

"G-GERÇEKTEN Mİ AMA NASIL?"

"Sizi izlediğimi biliyorsun... Bende Tanrı ile konuştum Yeosang'dan önce. Hepsi bu."

Wooyoung sevinçle San'ın boynuna atlarken gülümsüyordu.

"Çok tatlısın Woo"

"Siz de öylesiniz~"

"Şu 'siz' i bir kenara bıraksak"

Wooyoung biraz daha kıkırdadı.

"Hıhım olur"

"KANG!"

"Burada."

"CHOI JONGHO RUHUNU KORUMAK EBEDİ GÖREVİNDİR."

"Görevimi en iyi şekilde yapacağım"

"KAPILARI AÇIN"

Ve dünya ile Cenneti ayıran kapılar açıldı. Yeosang görevli meleklere küçük bir selam vererek kanatlarını açtı yavaşça.

Kanatlarını birkaç kere silkeledikten sonra gözlerini kapattı. Kanatlarını büyük bir güçle çırparak dünyaya giriş yaptığında kapılar ardından kapandı.

Büyük bir hızla avucunun içi kadar iyi bildiği yere gidiyordu. Jongho'nun yanına...

Yüzünde istemsiz oluşan gülümsemesini durduramadan uçarken aklına takılan şeyleri bir kenara bırakmayı denedi.

Tanrı ona, Jongho'nun ruhu cennete bir kere giriş yaptığı için artık yarı insan yarı melek olacağını söylemişti.

Bu da demek oluyordu ki bu kez işler biraz daha farklı olacaktı, Jongho'nun onu görebilmesi gibi.

NASIL GİDİYOR BİLMİYORUM AMA UMARIM SIKILMIYORSUNUZDUR 😭

Ama sakin olun işte sonraki bölümden itibaren başlıyor her şey 😏

Thousand Miles // JongSangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin