5. Bölüm • Uzun Zaman Oldu 🕛

557 69 57
                                    

X226

Kralın günden güne tükenişini izliyordu prens. Babasının sırtı çoktan grileşmiş canlılığını kaybetmişti. Derisi cıvık cıvık yumuşacık olmuş parmak basınca izi kalıyor, geçmiyordu. Ufak tefek yaralar oluşmaya başlayalı çok olmuştu ama derinleşmeleri henüz gerçekleşiyordu. Artık sırt üstü yatamıyor ve tam olarak uçamıyordu. Karartı çoktan boğazını tamamlamaya başlamıştı. Doktor kör olmasına en fazla dört ya da beş ay kaldığını söyleyince prens gözyaşlarını tutamamıştı.

Prensin içini anlam veremediği bir ateş sarmıştı. Göz göre göre babasının ölümünü çaresizce beklemek onu cayır cayır yakıyordu. Ertesi gün babasının öleceği korkusuyla geceleri uyuyamıyordu. Kral ne kadar zamanında güç için onlara yapmadığını bırakmasa da şimdi bu kadar güçlüyse, bunu yine ona borçluydu. Babası onu sabah akşam istemediği kadar çalıştırmış, bazen zafere yakın zamanlarda savaşa götürüp izletmişti. Kazanmanın tadını görsün ve istediğini almayı bilsin diye uğraşmıştı. "Sen," demişti "sen onlar gibi değilsin, çok güçlüsün. Daha da güçleneceksin ve bir gün benden çok daha iyi bir kral olacaksın. Sen gelmiş geçmiş en büyük Oberon olacaksın." Bütün kardeşlerinin gözü önünde söylediği için bunu, heyecanlansa da çok üzülmüştü, utanmıştı. Kendi övülse de kardeşleri eziliyordu aynı zamanda, özellikle de Tōya abisi. Yine de babası olmasa şimdiki Shōto asla olmazdı.

Pencere kenarında, papatya çayını yudumlarken içindeki kötü hissin az da olsa geçmesini bekliyordu. Kapısı çalındı ve içeri uzun boyla asker girdi. "Efendim kralımız sizinle konuşmak istiyor." Onayladı başıyla hafifçe. İşte yeniden görmeye gidiyordu o çürüyen heybetli bedeni görmeye. Bazen babasını görmeye dayanamasa da gitmek zorundaydı.

Çayının buz gibi olan son yudumunu içti. Kıyafet odasına adımladı. Kralın karşısına çıkarken ona layık giyinmeye özen göstermeliyim, dedi içinden kendine. Bu bir yalandı. Babası zaten hastayken, kendisini de görerek üzülmesini istemiyordu. Dik durmalıydı; cesur ve güçlü kalmalıydı; iyi olmalıydı. Babası her zaman bunun için uğraşmıştı.

~~~

"Oğlum." dedi yaşlı kral. "Biliyorum gençken, iyi bir savaşçı ol diye sana çok yüklendim. Sana, annene ve kardeşlerine çok kötü davrandım ama aklım başıma gelince çok pişman oldum ve elimden geleni yaptım. Sen de o büyük kalbinle affedebildin beni. Hakkım değil ama son bir isteğim var senden. Tehken dağında yetişen Yōseri çiçeği. Çok kıymetli bir çiçek. Biliyorsun krallığımız ismini ondan alıyor. Bu çiçeği bulmanın, görmenin perileri aydınlattığı söylenir. Senden isteğim en güvendiğin ve güçlü perilerle beraber onu al." Genç prens kralın önünde eğildi. "İstekleriniz benim için emirdir efendim."

Sonra odadan attı kendini hızla. Ağlamak için koştu odasına. Babasının kendisinden son bir isteği vardı, son. Başka isteği, emri olmayacaktı, olamayacaktı. Odasına girer girmez gözyaşları dökülmeye başladı yanaklarından. Sesi duyulmasın diye kapattı ağzını. Kısa bir süre iç çektikten sonra zorlanarak kalktı ayağa. "Ağlayacak vaktim yok." dedi kendi kendine. Şimdi babası için, kendisi için ve arkadaşları için yapması gerekenler vardı. Ayağa kalktı ve gideceği ilk peri için hazırlanmaya başladı.

~~~

"Tetsutetsu git ve yaralanan arkadaşını kontrol et, derhal. İzuku ön safhalara geç ve kara kamçını ben söyleyeceğim zaman harekete geçir. Ejderhanın kanatlarını bedenine sarmayı dene. Yerlerinizi alın." Verilen görevde bir rhadorla savaşacakları söylense de tahmin ettiklerinden çok daha büyük ve güçlü neredeyse üç yüzlerinde olan yetişkin bir türle karşı karşıyaydı İzuku ve grubu. Bu kadar güçlüsüyle savaşmak için fazla hazırlıksız gelmişlerdi, bir peri çoktan ağır yaralanmıştı bile. Çömezler ilk defa böyle bir duruma şahit olsa da, üstleri sanki daha önce başlarına defalarca gelmiş gibi ipleri bırakmıyorlardı.

OberonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin