20. Bölüm • İblisin Vesveseleri 🌬️

305 42 134
                                    

Köprüyü medyadakine benzer düşünebilirsiniz. Kafamda oluşturmaya çalıştığım şey buna benziyor.

Ölüm perdesi, iblisin, kulaklarına sinsice üflediği vesveselerin etkisini nefsinin her noktasına kara ipliğiyle ilmek ilmek dikerken, ucundan uğursuz sıvının damladığı iğnenin yakan zehir acısına hiç de iyi gelmiyordu. Sanki sis, iblisin ta kendisiymiş gibi teninin her zerresinde hissediyordu onu. Önünde ilerleyen kraliyet soylusu periye zayıf, ince bir dokunuşla asla suçlu hissetmeyeceği masum bir hataya düşüp, değinmiş olması herkesin başına gelebilirdi değil mi? Kimsenin haberi olamazdı, anlamazlardı. Beyaz iblis yardım edecekti ona. Bu yüzden buradaydı. Bu yüzden ikisini seçmişti. Onu öldürebilecek mutlak peri turuncu alevden başkası olamayacağından oydu verilen karar. Yücelerin emrine itaatsizlik olamazdı sonuçta. Elbette.

"Tuhaf, sis beni gereğinden fazla ürpertiyor. Sanki içime işleyen bir fısıltıya sahip. Saçma sapan şeyler yaşanmadan bu köprüyü hemen aşmalıyız." Arkasında ecelini isteyen turuncu parıltıdan habersiz sırtına batan kanlı hançerlere aldırmayıp gökyüzüne baktı. Sis perdesi güneşin konumunu kullanarak vaktini hesaplamasını önlüyordu. "Bu kötü, yollar ayrıldığı andan itibaren onları göremeyeceğimiz kadar uzaklaştık. Köprü anlaşılan oldukça uzun. Merak ediyorum eğer yeniden birleşmezse farklı noktalara mı dağılacağız yeniden?" Ateş perisinin sessizlik yemini sürüyordu onun için. Köprünün gıcırtısını, parçalanmış botlarının tabanında ilk kez işittiklerinden bu yana, yakutlunun çatlak dudakları nefret söylemi için bile aralanmamıştı hiç. Prens bunun iyi mi kötü mü olduğunu bilemiyordu.

Basamaklar sıklaştığında; sertleşmiş pis kokulu, nemli halatlardan çekip, soğuktan donan parmak uçlarının uyuşukluğunu almak için kabanının cebine geçirdi ellerini. Başta hissedemedi ama sıcaklık tenini yeniden sarınca fark etti, cebinde olmaması gereken ince pürüzlü şeyi. Sanki buruşturulup top haline getirilmiş bir kağıt gibi. Evet, aynen öyle. Çıkarıp atacaktı ki kağıt topun içindeki bir şeyler tıkırdadı. Bu kağıt sisten mi gelmişti? Saçma bir soru gibi görünse de mantığın yitirildiği bu ortamda olasıydı. Tuzak olabilir miydi? Ancak içinden bir ses kağıdı açmasını söylüyordu ve emindi bunun sisin bir vesvesesi olmadığına. Yutkundu, bu doğru bir karar olmayabilirdi. Kağıdı giydiği siyah eldivenin üzerinde yavaşça açtı. Ufacık şişeye doldurulmuş siyah yoğun sıvı ve açık sarı yumuşak kapsüllü hap vardı içinde, kağıtta ise inci gibi kıvrılmış siyah mürekkep lekeleri.

"Prens Todoroki, Kacchan sizinle olduğu müddetçe bunları almayı reddedebilir. Sis, tehlike sezgimi kesintisiz tetikliyor. Bu yüzden ayrılmadan önce hemen yazıp bunları vermem gerektiğini düşündüm. Ne olur ne olmaz diye yanımda taşıdığım ek dozları size emanet ediyorum hiç istemesem de. Lütfen saatin dördü geçtiğini düşündüğünüzde ilaçları ona isteğiyle ya da zorla içirin. Köprünün sonunda ikinizi de canlı görmek istiyorum. Eğer Kacchan olmadan dönerseniz ölümünüzün elimden olacağına hiç şüpheniz olmasın." İzuku, ne zaman? Yollar ayrılmadan önce yeşilli önlerinden geçip giderken sertçe çarpmıştı ona. Prens sinir olduğu için yaptığını düşünmüş, açıkça bu hareketini çocukça bulmuştu. Ancak işin özünde yatan buydu demek.

Sis her şey kapatıyordu. Aydınlığı, kat edecekleri yolu, etrafı, aşağıda neler olduğunu ama en önemlisi vakti. Nasıl anlayabilirdi... Derken ensesinde bir ürperti hissi. Garip, sıcak, nefes kesen ve ona kaçıp gitmesini emreden. Kulağına çatırdayan, birikmeye başlayan patlamaları duyduğunda belki de milisaniye farkla eğilerek ölüm meleğini geçici olarak def etti. "Katsuki!"

Ona döndü. Ama Katsuki orada değildi. Karşısında duran, parıldayan yakutlarından eser kalmamış donuk kırmızılar, hatta öfkesinin izini bile taşımayan bir periydi. Duruşu, bakışı, yüzü fazlasıyla sakinken alaycıydı bir o kadar. Avucunda henüz sönmüş yıkımın dumanı tüterken gözünü bile kırpmadığını tek bakışta anlayabilirdi prens. Buna daha önce de tanıklık etmişti heterekromi gözler. Bu öldürmekten korkusu olmayan birinin yansımasıydı. Tıpkı ona benziyordu... abisine... Tōya'ya. Yabancılık çekmiyordu.

OberonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin