Cam parçaları

675 47 1
                                    

     Güneş saçlarına vurdukça parlatıyordu her bir teli. O gün onu izlemek aklıma bile gelmemişti. Bana niye öyle bakmıştı ki? Hâlâ arkası dönük uyuyordu. Yanağına eğildim öpmek için ama haraketlenince geri çekildim.

    Sırt üstü dönüp gözlerini açtı. Önce etrafa sonra bana baktı, gülümsedim ama dün gece ki gibi bakıp doğruldu.

    "Günaydın?" Dedim.

   "Kıyafetlerim nerde?" Dedi buz gibi sesle.

   Çarşafa sarınıp arkası bana dönük oturdu. Kalkıp yan taraftaki tekli koltukta duran kıyafetlerine yürüdü.

    "Kahvaltı hazırlayayım mı?" Cevap vermedi. "Banyoda temiz havlu var. İstesen..."

    "Senden hiçbir şey istemiyorum." Dedi başını bana tam çevirmeden.
  
    Çarşafın altından çamaşırını giydi. Sonra pantolunu ve diğer kıyafetlerini giyinirken bekledim.

    "Burçak..."

    Bıçak gibi bakışlar attı bana. Ne olduğunu anlamıyordum.

    "Dün ben yine aptallık yaptım tamam mı? Aptal gibi yine sana kendimi bıraktım ama bu hataydı. Sen benim hayatımdaki en büyük hatasın."

    Göğüsüme ok gibi saplandı sözleri. Ayakkabılarını giydi oturarak. Sonra yeni fark etmiş gibi ellerine baktı.

    "Yüzüğüm nerde?" Dedi bana değil etrafa bakıp.

   "Bilmiyorum." Dedim ama o hala etrafa bakmaya koltuğun yastığının altına bakmaya başladı. Yanımdan geçerken kolunu tuttum. "Burçak ona ihtiyacın yok." Kastettiğim sadece yüzük değildi.

    Kolunu çekmeye çalıştı ama bu kez bırakmadım. "Bırak beni."

    "Bırakmam. Bu kez bırakmam. Burçak konuşalım."

   "Konuşacak bir şey..." dedi ama durdu. Birden başını eğip elini ağzına götürdü ve garip bir ses çıkardı boğazından.

    "Burçak iyi misin?"

   Kolunu çekiştirince bıraktım, yüzü bembeyaz olmuştu. Banyoya koştu. Pesinden gittiğimde klozeti kaldırmış istifrağ ediyordu.

   "Git." Kafası eğik olduğu için boğuk çıktı sesi ve tekrar daha çok eğildi.

    "İyi misin? Sana bir şey getireyim."

   "Poyraz çık." Diye bağırdı.
 
   Çıkıp kapıyı kapattım. Bir bitki çayı iyi olurdu belki de. Yapmak için kapıya giderken telefon sesine durdum. Benim değildi. Derinden geliyor gibiydi. Hâlâ koltukta duran Burçak'ın deri ceketine baktım. Gidip koltuktan alıp cebini aradım ve sağ cebinde bulup çıkardım.

   Savaş'ın adını görünce sinirle telefonu yere çarpmak geçti içimden. Koltuğa bırakacakken durdum, lavabonun kapısına bakıp ısrarla çalan telefonu cevapladım.

    "Ne var?"

   Ses gelmedi önce, yüzündeki şaşkınlığı görmek isterdim.

    "Burçak nerde? Sen niye açtın telefonu?" Dedi hem şaşkın hem sinirli bir sesle.

    "Olması gereken yerde, benim yanımda."

   "Telefonu ona ver, hemen."

   "Müsait değil." Deyip kapattım.

   İçim rahatlamasa da iyi hissettirdi. Banyonun kapısı açıldı. Burçak elinde küçük bir havlu yüzünü silerek çıktı. Bana kaçamak bir bakış attı.

İNTİKAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin