10. Bölüm

7.2K 511 257
                                    

"HAZIRLIK TELAŞI"

Bölüm şarkısı: Ayfer Vardar - Gide Gide Bir Söğüde Dayandım

Odanın ortasında, telefon elimde öylece kalakalmıştım. Mesajı görmemin üzerinden dakikalar, belki de saatler geçmişti. Ekrandaki mesaja tekrar tekrar bakıyor, Doğru okuduğumdan emin olmak istiyordum.

İstanbullu çevrimiçi değildi.

Git, derken bile benden kalmamı istemişti. Ama ben yinede gitmiştim. Gözümden değil, kalbime düşmek istiyordu. Ama ben onun gülüşünü bir çiçeği soldurur gibi soldurmuştum.

Allah'ım ben ne yapacaktım?

Her şey çok hızlı gelişiyordu. Ne onun bu teklifi kabul etmesi, ne de benim bu teklifi ona yapmam hiç de akıllıca değildi. İkimizde birbirimizi hiç bir şekilde tanımıyorduk. Tüm diktiğim binalar birer enkaza dönüşerek üstüme yıkılıyordu sanki. Hiç bir şey yolunda değildi. İstanbulluya aşık değildim. Bunu çok iyi biliyordum. Fakat kalbimin ona karşı bomboş olmadığının da farkındaydım. O benim için herhangi birisi değildi. Fakat ben, kendimi bildim bileli her günümü beraber geçirdiğim çocukluk aşkımı bile tanıyamamıştım. Asla yapmaz dediğim, sonuna kadar gözü kapalı güvendiğim Adar dahi beni aldatmışken, nasıl olur da iki gündür tanıdığım birisi ile evlenecektim? Yalnız, teklifi yapan sendin Mihriban. Evet. Bendim. Fakat o neden kabul etmişti? Onun İstanbulda bir hayatı vardı. Bir düzeni vardı. Nasıl bırakıp gelebilmişti?

Bu böyle olmayacaktı. Zira biraz daha böyle düşünmeye devam edersem, kafayı yiyecektim. Ve aynı zamanda bu odada, bu şekilde kalmaya devam ettiğim takdir'de düşüncelerim zihnime vurulan prangalarından asla kurtulamayacaktı. Yukarıdaki büyük terasa çıkmalıydım. Belki orada biraz olsun düşüncelerimden soyutlanabilir, kafa dinleyebilirdim.

Ayağa kalktım. Üzerime kalın bir hırka alarak terasa çıktım. Hava soğuktu. Gözlerimi usulca terasta gezdirdim ve gözüme çarpan ilk sedire oturdum. Buradan tüm Midyat görünmese de güzel bir manzarası vardı. Zaten manzarası Midyat olan yeryüzündeki herhangi bir çatı, kötü olabilir miydi hiç? Olamazdı.

Derin bir nefes aldığımda, nefesim soğuk havayla buluşarak genzimi yakmıştı. Gözlerimi havaya diktim ve yıldızları izlemeye koyuldum. Gökyüzü insandı. Her bir yıldız da ayrı bir duyguydu sanki. Birbirlerine çok yakın görünüyorlardı. Gözlerimi onlardan tek bir an ayırsam, hangisini izlediğimi kaybedecek gibiydim. Karmakarışıktı.

O an anlamıştım.

İstanbulluyla olan durumum da tam olarak böyleydi.

Uzaktan bakıldığında bir o kadar yakın, Yakından bakıldığında ise bir o kadar uzak.

Onunlayken kendimi koyveriyordum ve her şey mükemmel ilerliyordu. Başka bir diyardaymışcasına. Birbirimizi günler değil, asırlardır tanımıyormuşcasına. Ama sonra devreye aklım giriyordu. Her şeyi derinlemesine tartıp, biçiyordu. O an yaşadığımız her şey o kadar saçma geliyordu ki...Her şey bizimle beraber mahvoluyordu. Büyük bir yıkıma uğruyordu.

Olmuyordu işte. Düşünmeyi bırakamıyordum. Düşünmeyi değil, onu düşünmeyi bırakamıyorsun Mihriban. Korkuyordum. Bir insan sevilmekten korkabilir miydi? Ben korkuyordum. Ya İstanbullu beni severseydi? O zaman ne olacaktı? Onu sevemezdim. Ve eğer ben onu sevmezsem, o kırılırdı. Ama seversem daha çok kırılırdı. Ben bir kara deliktim. Acıydım. Ruhum Midyata kaderin kırılmaz zincirleri ile bağlıydı. Buradan başka bir yerde nefes alamazdım. Haram olurdu bana.

İPSİZ UÇURTMALAR MATEMİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin