o gece rüyasında kaçırıldığı anı eksik anılarla gördü. mor saçlı yabancı, ağzına kapatılan kumaşı, yolda getirilirken içinden geçtiği ormanın ağaçları sanki bilinçsiz bir şekildeyken bile üç saniyeliğine de olsa gözünün önünden geçip gitmişti. gerisi karanlıktı.
ter içinde gözlerini nefes nefese açtığında uzandığı yerde öylece bekledi birkaç saniye. oda karanlıktı. sabah ve akşamı ayırt edemiyordu artık. bulundukları yer neresiydi bilmiyordu ama şehrin iklimi ağır ve yağmurluydu sürekli. hava kapalı, odasının perdeleri sonuna kadar çekiliydi. sırt üstü yattığı rahat koca yatakta bir kolunu alnına yaslayıp birkaç saniye daha nefes almaya çalıştı alnındaki teri silerken.
altıncı gündeydi.
guguk saatinin sesi kulağına ulaştığında hafifçe ürktü sesle. ardından sol tarafındaki hareketlilik ve hissettiği kokuyla kolunu, alnı ve gözüne yaslamayı bırakıp çekti. korkarak gözlerini sola çevirip hafif karanlığın içinde çocuğu görünce dirsekleri üzerinde yatağında geriledi. kalbi korkudan hızlı bir şekilde atarken bakışlarını çekemedi.
"n-ne yapıyorsun burada?" kısılan sesini duyunca kulakları birkaç saniyeliğine yanlış duymuş gibi hissetti. eli boğazına gitti. "odama girebileceğini sana kim söyledi? sigara mı o?"
karanlıkta yanına çektiği sandalyede oturan oğlanın sigarasının külü son kez kırmızıya bulandı, ardından yanına masanın kenar bastırıp söndürürken konuştu. beomgyu hayretle yere düşen külleri izledi dirsekleri üzerinde çenesini göğsüne dayamışken. "burası şimdiden odan mı oldu yani?"
sorular. asla cevabını alamadığı sorular. bir soru sorardı ve karşısındaki bu lanet adamdan aldığı karşılık ise bir soru daha olurdu. tatmin olmasına asla izin vermezdi. "lafın gelişi öyle dediğimi biliyorsun."
karşısındaki uykudan yeni uyanmış boğuk sesi umursamadı. "uykunda ağlıyordun." beomgyu ona baktı. sandalyede geriye yaslanmış ve bacaklarını iki yana açmış bir şekilde dikçe oturuyordu. üzerinde yine bir pantolon kazak vardı, mafyalar eşofman falan giymiyordu galiba. çünkü beomgyu buraya geldiğinden beri mutfakta gördüğü min seo teyze dışında herkes takım elbiseliydi. halbuki kendi evlerinde böyle değildi. oğlanın kızıl saçları yeni duş aldığını belli edercesine ıslak ve iki yana saçılmıştı. alnı apaçık bir şekilde ortadayken beomgyu onun bugün lens takılı olmayan kahve gözlerine baktı dikkatle. onu görünce incelemeden duramıyordu. içindeki bir şey buna engel olamıyordu. hayatında ilk defa böyle birini görüyordu. böyle sert, farklı, garip auralı birini. tanımlayamazdı işte garipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stockholm sendromu • taegyu
Fanfictionkang taehyun'un babasının choi beomgyu'nun babasıyla dertleri vardı. • tamamlandı