don't leave my side

2.1K 273 254
                                    

sofia karlberg/ stockholm syndrome

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


sofia karlberg/ stockholm syndrome

merdivenlerden inerken hafif topuklu ayakkabıların parke zeminde bıraktığı sesler ona deja vu hissini yaşattı. bir anlığına sanki bu merdivenden bu topuklu ayakkabılarla daha önceden de inmiş gibi hissetmesine engel olamadı.

omuzları dik bir şekilde merdivenlerin bittiği noktadan ilerleyip hemen uzun koridorda ortada duran kapıyı açıp koca salona giriş yaptı. kapının sesiyle herkes o tarafa döndü. beomgyu bakışlarının kimi bulacağını biliyordu, dürtü gibi bir şeydi. belki de refleks. başını kaldırdığı an onu görmesinin sebebi neydi, adını bilmiyordu, adlandıramıyordu. sadece oluyordu işte. başını kaldırdığı her yerde o vardı sanki.

bembeyaz takım elbisesiyle pencerenin önündeki duvara omzunu yaslamış telefonuyla ilgileniyordu. sesi duyduğu an telefonunu cebine yerleştirip kendisine dönmesini beomgyu anbean izledi. salondaki gürültü sessizleşmişti şimdi. kirazın bir açık tonundaki kızıl saçları dümdüzdü, alnını kapatıyordu. beyaz bir takım elbise ve beyaz bir gömlek üzerindeydi. üstündeki tek renkli parça lacivert rengindeki desensiz kıravatıydı. beomgyu onun yeşil gözlerinin kendi gözlerine değdiği anda nefesini tuttuğunu hissetti.

beomgyu modadan da ve diğer şeylerden anlardı. bu saçı her kim yaptıysa bir tebriği hak ediyordu. dümdüz bir şekilde çocuğun gözlerine inen kırmızılar resmen gözünü alıyordu.

"bu ne sikim?" oğlan hızla kapıda oğlunun yanında kısacık duran kadına döndü. "min seo bu da ne demek oluyor şimdi?" kang taehyun beomgyu'nun rastgele renklerle kombine ettiği kıyafetleri baştan sona süzdü. ardından gözleri çocuğun kuzguni siyah rengindeki saçlarından abartılı makyajına kaydı. min seo stresle oğluna baktı. soobin de kaşlarını kaldırarak yeonjun'a döndü.

"yukarı çıkıp üzerindekileri değiştirmen için," salonun köşesinde takım elbisesiyle tüm ağırlığını hissettiren oğlan umursamaz bir ifadeyle beyaz ceketinin kumaşını sıyırdı. "tam beş dakikan var ve şimdi başladı. çabuk ol." başını beomgyu'dan çekip pencereden dışarıyı seyretmeye başladı. yeonjun girişte stresle dudaklarını ısırdı. bunun sonu iyi bitmeyecekti.

kokteyl gecesi gelmişti. kang ha joon'un beomgyu'dan bir mal gibi bahsedip can dostlarıyla buluşarak herkese galibiyetini gösterdiği ve bir içkiyle olayı kutlamak için ayarladığı etkinliğin olduğu gece bugündü işte. herkes hazırdı. min seo dışında herkes takım elbiseleriyle salonun ortasında dikilmişken beomgyu kapının önünde birkaç kişinin daha olduğunu biliyordu. içinden sürekli tekrarlıyordu. madem olacak, öyleyse kolay yoldan olmasına izin vermeyeceğim. bunlar çenesini kaldırıp kollarını göğsünde toplarken içinden geçirdikleriydi. "üstümdekileri değiştirmeyeceğim, nereye gidiyorsak böyle geleceğim." beomgyu şımarık bir ses tonuyla konuştu. yeonjun eliyle kaşının üstünü kaşırken hafifçe gözlerini kapattı. ardından en yakın arkadaşı kang taehyun'a baktı. çocuğun soğuk gözleri ona değmeden köşede korkuyla beomgyu'ya bakan kadına döndü. "min seo, lütfen sen ilgilenir misin?" beomgyu dişlerini sıktı. onu umursamıyordu bile.

stockholm sendromu • taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin