elinde yeni ısıttığı sütü koyduğu bardağıyla sessizce adımladı çıplak ayaklarıyla. nefesini bile ayarlıyor, bu evdeyken olabildiğince az ses yapmaya çalışıyordu. tam geçip gidiyordu, merdivenlerin önündeydi hatta. yukarı çıkacak, buradaki günlerinde sıkıntıdan başladığı dokuz sezonluk diziye devam edecekti. ama gidemedi.
huening kai'nin onun boyuyla dalga geçtiği zamanlardan beri istemeden edindiği alışkanlığı peşini bırakmıyordu.
geceleri canı her zaman koca bir bardak süt istiyordu.
içinde onu bağımlı yapan hiçbir şey yoktu ama totem gibi bir şeydi işte, beomgyu da farkındaydı. o gece koca bir bardak sütü kafaya dikmezse başına kötü şeylerin geleceğini düşünüyordu. bir anlığına kaldığı odada yatıp karanlık tavanı izlediği gecelerden birinde bu düşünce aklına gelince kendi kendine güldüğünü hatırladı. başına daha kötü ne gelebilirdi ki? gerçekten de saçmalıktı.
totemler boktandı ve bir işe de yaramıyordu. beomgyu bunun en kötü yolla farkına varmıştı.
salondan gelen seslerle gözü aralık kapıya kaydı. aralıktan süzen ve sürekli değişen ışıkların yansımasını görebiliyordu. ardından sessizce parkenin üzerinde pıtı pıtı yürüyüp kapıdan başını uzattı. birini rahatça yayılmış bir şekilde film izlerken görünce başını geri çekip odasına çıkmak için geri dönecekti ki aklına gelen şeyle durdu. cesaretlenmek istercesine sütünden bir yudum aldı ama sütün ne kadar sıcak olduğunu unutmuş olacak ki bir anlığına dilini haşladı. ardından yerinde tepinmeye başladı dilini dışarı çıkarıp kocaman gözlerle. dilini görmeye çalışıyordu. kahretsin, dilini çok fena yakmıştı.
"ne yapıyorsun orada?" bir anda ayaklarıyla yeri dövmeyi bıraktı ve şokla dili dışarıdayken öylece çocuğa baktı. göz göze geldikleri an hızla dilini içeri çekti. boğazını temizleyip gözlerini etrafta gezdirirken omuzlarını dikleştirdi. "hiçbir şey, sadece geçiyordum." oğlanın ona gözündeki garip bakışla baktığını görebiliyordu. pekala, komik bir görüntü çizmiş olmalıydı ve yalnızken sürekli kendi kendine tepki verdiğinden bir raddede hareketlerinin izlenebilme ihtimalini unutmuştu bile. git gide kafayı tırlatıyordu.
beomgyu çekinerek içeri adımladı, ışıklar kapalı oda karanlıktı. duvara sabitlenmiş koskoca televizyonda yabancı bir amerikan filmi oynuyordu. bu filmi biliyordu, önceden izlemişti. taehyun'un ona bakmadan televizyonu izleyen görüntüsüne baktı. gri bir eşofman takımı giymiş, gevşekçe koltukta yayılarak tüm dikkatiyle televizyona bakıyordu. uzun kızıl kakülleri yine alnına düşmüş hafifçe gözlerini kapatıyordu. koltuğun başında dikilen beomgyu ise umurunda değil gibiydi. kollarını göğsünde birleştirirken beomgyu boğazını temizledi dikkatini çekmek istercesine. "seninle bir şey konuşmam lazım."
yavaşça koltuğun boş kenarına oturup sütü şortundan açıkta kalan bacaklarına yaslarken taehyun birkaç saniyeliğine ona döndü. dediği şeyi duymamış gibi davrandı. "böyle üşümüyor musun?" çocuğu ağır ağır süzdü, öyle ki beomgyu onun bakışlarını hissedince gerginlikle yerinde hareket etti. bu kadar dikkatli incelemek zorunda mıydı ki? "evin içi sıcacık."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stockholm sendromu • taegyu
Hayran Kurgukang taehyun'un babasının choi beomgyu'nun babasıyla dertleri vardı. • tamamlandı