Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
bu üzerindeki bakışlar... sanki görünmez bir yükün pelerinini asıyordu omuzlarına. bazıları sinirli bazıları meraklı. bazıları da çıkarcı. üstünde hissettiği insanların hayaletleri ağır, gözlerini kaldıramıyor yerden. bir yere tutunmak istiyor aniden. elini atıp avuçları arasında sıkıştırdığı kumaşın sahibi baş düşmanının oğlu. tezatlıklar.
yine peşini bırakmıyor. zıtlıklar kıytırık hayatının çerçevesi resmen.
çocuğun ona dönüp gözlerinin içine bakmasıyla avcunda sıkıp buruşturduğu kumaşı hızla bıraktı. yanlarında onlarla beraber yürüyen yeonjun ikiliye baktı. boğazını temizlemesiyle taehyun yanında etrafı yabani ve ürkek gözlerle süzen beomgyu'dan başını çevirip siyahlar içinde kaslı vücudu ile sert bir görüntü çizen yeonjun'a döndü. baş hareketiyle birlikte babasına doğru ilerlemeye başladılar.
beomgyu ileri doğru adım atıyordu. ama neden ayakları onu geriye sürüklüyormuş gibi hissettiriyordu, bilmiyordu. içeride hafif bir sigara ve alkol kokusu vardı. kış soğuğunun içeri girişini engellemek için tüm pencereler kapatılmıştı ve oda şık giyinimli insanlarla doluydu. yaşını almış takım elbiseli iş adamları ve yanlarında su gibi güzellikleriyle dikilen eşleri beomgyu'nun gözünü korkutuyordu. yüksek sesli müzik kendisini hafif bir caz müziğe bırakmışken hemen koca bir avizenin altında bulunan yüksek tabanlı masanın önünde durduklarını hissetti. sol kolu taehyun'a çarparken sağ kolu yeonjun'la iç içeydi. yerinden memnun olduğuna inanamadı bir an. burasının kurtlar sofrasından farkı yoktu ve taehyun'la yürüyüp yanından geçtikleri her masadaki bakışların onlara döndüğünü biliyordu. hissediyordu, bakışlar sırtındaydı. içeceklerini içerken kahkaha atıp sohbet eden insanların hepsi sanki ona gülüyormuş gibi hissetmekten alamıyordu kendini. bu hissettiği şeyin adından emin değildi, ama beyaz gömleğinin ilk düğmesini açıp serinlemeye çalışırken nefes alamıyordu.
"işte! oğlum kang taehyun da burada sonunda." uzun boylu adamın yanında durduğu kır saçlı adamdan ayrılıp yanlarına yaklaştığını hissetti. masanın başında onlar gelmeden önce üç erkek iki kadın olmak üzere beş kişi vardı. bu ev kime aitti? koca salon uzun masalarla doldurulmuş, hoşça dizayn edilmişti. "mimarlık fakültesi öğrencisi aslında ama bitirdikten sonra işleri ona devretmeyi planlıyorum. inanılmaz zeki biridir, aynı annesi gibi." kang ha joon. yine boğazlı kazağı ve simsiyah takım elbisesi içinde uzun boyuyla göz boyuyordu. beomgyu adamın koca elinin taehyun'un omzuna konduğunu gördü. o koca eller ona hiç istemediği anıları hatırlatıyordu.
içeri girdikleri gibi yeonjun'un onlara gitmelerini işaret ettikleri yer burasıydı işte. beomgyu kirpikleri arasından gözlerini kaldırıp yanındaki oğlana baktı. biçimli pembe dudakları nazikçe gülümsüyor, babasının ona tanıttığı insanlara saygıyla eğiliyordu. beomgyu onun suratına bakarken bir anlığına tüm o sıcaklığı ve zengin insanların sesli kahkahalarını unuttu. bir anda nasıl böyle değişebiliyordu? siyah saçlı oğlan, şaşkınlıktan bir anlığına kendi adını bile unuttu. kang taehyun, içtenlikle gülümsüyor ve güzel görünüyordu. kızıl saçları kırışan göz kenarlarına değiyor, dudakları hoşça kıvrılıyordu.