labrinth/ mount everest
kulakları uğulduyordu.
vücudundaki her bir kasın soğuktan donmak üzereymiş gibi hissettirmesi ile birlikte hareket etmeye çalıştı. sert dokusunu hissediyordu oturduğu koltuğun.
bu filmi daha önce izlemişti, ve sonunu hiç sevmiyordu.
gözlerini açtığında pencereden arabayla beraber hareket ediyormuş gibi görünen dolunayı gördü önce. omuzlarının üzerine atılmış kalın bir ceket öne doğru uzanıyor, buz tutmuş bedenini bir nebze de olsa ısıtmaya çalışıyordu. zorlansa da yerinde hareket edip dikleşmeye çalıştı. sürücü koltuğundaki gece kadar siyah gür saçları olan çocuğu gördüğünde içinde hissettiği o rahatlama duygusu yüzünden neredeyse kızacaktı kendisine. onu gördüğüne sevinmesi doğru muydu, bilmiyordu bile. gözlerinden kaçan bir damlayı belli etmeden elinin tersiyle sertçe sildi.
ölmek üzereydi.
ölecekti.
bu kadar kolay mıydı ölümü başkaları için? denizin içine gömüldüğü an hiç bitmeyecek bir kabus gibi zihninde dönüp dururken bacağına baktı. kumaş sıyrılmış, yaralı kısmın üzerinde temiz bir bez sarılmıştı. yarasını temizlemiş olmalıydı. eliyle hafifçe kollarını ovuşturdu ısınmak istercesine. arabanın klimalarının açık olduğunu görebiliyordu fakat bedeni asla ısınmayacakmış gibi üşüyordu, arka koltukta oturuyordu. kendisi ve arabayı kullanan yeonjun dışında kimse yoktu. gecenin karanlığında son sürat giden bir arabanın içindeydi şimdi. yaşadıklarına bir an kendisi bile inanamadı.
"yeonjun." kısık sesi arabanın içine düştüğünde yeonjun hızla gözlerini yoldan çekip bir saniyeliğine arkasını dönerek beomgyu'ya baktı. "beomgyu, uyandın mı?" sesindeki neydi? rahatlama mı? beomgyu, onun yüzündeki ifadeyi görünce bundan nefret etti. buz gibi bakışlarını çocuğun yola odaklanmış yüzüne çevirdi. "taehyun nerede?"
konuşmak istemiyordu. o kadar yorgundu ki ağzını açıp tek kelime edesi bile gelmiyordu. ama sormak zorundaydı. tüm bunlardan sıkılmıştı. uyuşturucu ticaretçileri kanglardan, kaçırılıp oradan oraya sürüklendiği devasa evlerinden, insanlardan, son bir aydır karşılaştığı insanların ona baktığında gözlerinde sadece görebildiği nefretin somut ifadesinden, seo jun'dan... zihinsel değildi yorgunluğu. arka koltuğa bıraksalar gömülecekmiş gibi duran ıslak ve yorgun bedeniyle her şey oldukça somuttu. hafif morarmış, etrafı bir halka şeklinde kızarık bileklerine baktı beomgyu sessizce. sanki o taşların yükü hâlâ zincirlerin ucunda, bileklerindeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
stockholm sendromu • taegyu
Fanfickang taehyun'un babasının choi beomgyu'nun babasıyla dertleri vardı. • tamamlandı