orange sky, red sun, just like your hair

3K 261 812
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.






*bolumde yetiskin icerik bulunmaktadir.

beomgyu elindeki kahveyle ilerlerken duyduğu seslerle durdu. ağzına dolanan kelimelerin yan yana gelip oluşturduğu şarkıyı mırıldanırken şarkının adını hatırlamıyordu. çıplak ayakları parkenin üstünde adımlarını durdurdu. bir çığlık sesi duyunca ise yerinde zıpladı. öyleki elindeki kahve bardağından taşıp parmaklarını yaktı. hızla elindeki kahveyi diğer eline alıp yanan elini ağzına götürdü üflemek için. hemen karşı taraftaki annesinin odasını görebiliyordu.

"lanet olsun! lanet olsun!" zemine düşen eşyaların sesini duyunca beomgyu'nun kalbi hızlı hızlı attı. büyük bir gürültü koptu."lanet olsun! siktiğimin seo jun'u! delireceğim. nasıl?! nasıl olabildi bu eun bin? nasıl?"

"efendim, sakinleşin lütfen-"

"bırak beni! sana nasıl olduğunu soruyorum, nasıl olduğunu anlat bana! konuşsana!"

beomgyu biraz daha yaklaştı kapıya doğru. hava kararmıştı. koridorun sonundaki pencereden görünen uzun boylu ağaçlar sert bir rüzgarla camları tıkırdatırken koskoca köşk sessizdi. babasının sert ve kalın sesini ise ilk kez bu kadar hiddetli duyuyordu. beomgyu karnından geçip tüm vücuduna yayılan bir hisin omuzlarını kamburlaştırdığını hissetti. işle ilgi olmalıydı. konu her zaman işiydi.

min jun işkolikti.

"bağlantıları var." kekeleyen ses eun bin'e aitti. beomgyu bu adamın sesini babasının etrafındayken titrerken duymaya alışmıştı. sanki bir şey vardı ve kendisi dışında herkes farkındaydı. annesiyle babasının kaldığı yatak odasından ses gelmedi. annesi evde değil miydi, diye merak etti beomgyu. "seo jun'da kasanın anahtarı var bi-biliyorsunuz efendim. o anahtara sahip olanların nelere başvurabileceğini biliyorsunuz." birkaç saniye sessizlikten sonra beomgyu önünde durduğu babasının çalışma odasının kapısına atılan tekmeyle hızla geri çekildi. ani hareketi beklemiyordu. kahve bu sefer tamamen zemine dökülmüştü. beomgyu kapının diğer tarafında bir göçük oluştuğuna emindi şimdi. babası kafayı yemişti. "o anahtarı..." nefes nefeseydi. "o anahtarı ben bulup sana yutturup götünden de sıçamayacak raddeye getirmeden önce sen bulacaksın. duydun mu beni eun bin? sen bulacaksın."

stockholm sendromu • taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin