Bir gün düştü. Her yeri yara bere içinde kaldı. Ayağa kalkmak için bir sebep bulamadı. Gözlerini kapatıp bulunmayı bekledi. Dualar edip durdu. Belki de beklediği ölümdü.
......
Bana doğru haykırarak gelen partnerimin yolundan çekildim ve o da hızını alamayarak tahta zemine yapıştı. Ağzımdan hafif bir gülme sesi çıktığında hemen kendimi toparladım ve yüzüme boş bir ifade yerleştirdim.
"Bana karşı kendini savunman gerekiyordu, kaçman değil." diye hırladı Emıco. Benimle yüzleşmek için ayağa kalktı, boyu benden kısaydı ki çoğu insana göre benim de boyum kısa olduğundan onun durumu daha kötüydü. Üstelik herkes onu "Bücür." diye çağırıyordu ve bu onu deli ediyordu. Yüzü tıpkı bir domates gibi kızarıyor, dişlerini dudaklarına geçiriyor ve patlamak üzere olan bir volkanı andırıyordu. Bunları sadece on dakika içinde öğrenmiştim. Aslında onun için üzülüyordum. Birileri tarafından ezilip hor görülmenin nasıl hissettirdiğini çok iyi biliyordum.
"Kusura bakma," dedim yalandan bir mahcubiyetle. "Bir an panikledim."
"Yeme beni." dedi yamuk yüzünü buruşturarak. Ardından gözlerini kısarak bana baktı. "Sen şu dışarıya sessiz ama aslında sinsi olan insanlardansın değil mi?" Sanki ben bir bulmacaymışım da beni çözmeyi başarmış gibi bunu söylemesi sinir bozucuydu. Ayrıca birinin bana sinsi demesi kadar sinirlerimi bozan çok az şey vardı. Sessiz ve içine kapanık insanlar neden hep sinsi olarak algılanıyordu? Ne yapıyorduk da bu sıfata layık görülüyorduk?
"Ben sinsi falan değilim." dedim sinirle. Gün geçtikçe huysuz birine dönüşüyordum ve bundan hiç hoşnut değildim.
"Hı hı." dedi Emıco ve suratına yumruğumu yapıştırasım geldi.
Neyse ki şu ana kadar tek ısınabildiğim kişi olan Felix geldi. "Naber, bücür?" diye sorduğunda sırıtarak Emıco'ya baktım. O an için ona üzülmedim. Suratı yine kızararak arkasını dönüp hızlı adımlarla bizden uzaklaşmaya başladı.
"Bilerek mi beni buradaki en güçsüz kişiyle eşleştirdiniz?" diye sordum. Felix'le insanların idman yaptığı yerden uzaklaşarak bir banka oturduk. Sonunda onunla konuşabileceğim boş bir zamanım olmuştu. Beni sınırdan kurtardıkları günden beri neredeyse iki gün olmuştu ve benim o günden beri yaptığım tek şey yatmak ve düşünmekti. Bu sabah güneş daha yeni doğmuşken yatağımdan zorla kaldırılmış ve kaç tur olduğunu hatırlamadığım kadar çok kere koşup durmuştum. Sonra da Emıco'yla eşleştirilmiştim, sözde birkaç basit hareketi bana gösterecekti fakat tam bir hayal kırıklığıydı.
"Nix'le mi eşleşmek isterdin?"
"Ne alaka?" diye sordum ima ettiği şeyi anlamamış gibi yaparak.
"Nix, zor biridir. Kötü demiyorum ama..." Durup düşünürken doğru kelimeleri bulmaya çalıştığını anladım. "Kötü biri değildir işte. Savaşmak için yaşıyor o, başka şeylere pek ilgi duymaz."
Kendimi tutamadan sordum. "Neye ilgi duymaz?"
"İlişkilere," dedi basitçe. "Onun tek derdi savaş." Nix'in olduğu yere baktım. Karşısındaki partnerinden çok çevik hareketlerle kurtuluyor ve bir anda onu yere serebiliyordu. Uzun yıllardır bunu yaptığı belliydi. Tam onun hakkında bir şey daha soracakken Felix konuştu.
"Burada kalmaya karar vermene sevindim."
"Başka çarem yoktu." Aklım yine o geceye gittiğinde kendimi ona karşı mahcup hissederek, "Üzgünüm," dedim tekrar ve anlaması için, "O gece seni bırakıp gittiğimde yakalanabilirdin." diye ekledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Kanatlar Serisi
FantasíaDışlanmış Bölge'de yaşayan Vita karnavalda kardeşinin kaçırılmasına şahit olur ama tek kaçırılan kardeşi değildir. Sarı saçlı ve mavi gözlü tüm kız çocukları kayıptır. Vita hayatını kardeşini bulmaya adar ama bu sırada çözmesi gereken bir bilmece va...