11. "KAÇIŞ"

1.9K 87 0
                                    

Nix'in peşinden koridor boyunca ilerliyordum. Beni nereye götürdüğünün hiç farkında değildim. Silahların olduğu odaya girdiğimizde Nix kalan silahlardan ikisini ve birkaç kutu kurşunu alıp çantamın içine attı. Elimi tutup beni yine peşinde sürüklemeye başladı. Donuk bir robot gibi peşinden gittim. Koyu yeşil duvarların olduğu koridorun sonuna geldiğimizde kapana kısıldığımızı ve buradan kurtulamayacağımızı düşünüyordum. Sesler yaklaşıyordu, her tarafta bağırışlar ve silah sesleri duyuluyordu. Bu gürültü kulağıma kalın bir camın arkasından geliyor gibiydi, sesleri tam anlamlandıramıyordum.

Nix duvardaki büyük tabloyu çıkarıp yere fırlattı ve ortaya bir delik çıktı. "İçeri gir," dedi Nix. "Ve ilerle. Ben tam arkandan olacağım."

Delik ikimizin de sığabileceği bir büyüklükteydi. Trans halinde olsam da söylediğini yapmayı başararak deliğin içine girdim ve sürünmeye başladım. Çantamı sırtımdan çıkarmak zorunda kaldığımdan onu önümde ite ite ilerlemeye çalışıyordum.

Sonra aklıma Beyaz Üniformalıların nereden girmiş olabileceği geldi. Dumanlar asansör tarafından gelmişti ve bu da gösteriyordu ki, buraya kitapçıdan girmişlerdi. Gravis'e ne olduğunu deli gibi merak ederken nefes alışverişim hızlanmaya başlamıştı. "İyi misin?" diye seslendi Nix arkamdan.

Sertçe yutkunup, "Evet." dedim ve hiçbir şey göremediğim karanlık delikte ilerlemeye devam ettim. Tünel git gide genişliyordu, bu da daha rahat nefes almamı sağlıyordu. Tünelin sonuna geldiğimde sürünerek kendimi aşağı bıraktım ve kendimi sivrileşmiş kaya parçalarının arasında buldum. Nix de kendini delikten aşağıya bıraktı ve nefeslenmek için bir süre olduğu yerde kaldı. Bir mağaranın içindeydik, çıkışı görebiliyordum çünkü hava aydınlıktı.

Sığınakta kaldığım süre boyunca güneşe hiç ihtiyaç duymamıştım, çünkü onu hiçbir zaman sevmemiştim. Zaman ve gece-gündüz kavramım tepetaklak olmuştu ama bu duruma alışmıştım. Şimdiyse yine dışarıdaydım ve ne yapacağımız hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Nix ayağa kalktı ve, "Gidelim." dedi. Yerdeki çantayı alıp kendi sırtına taktı. Elimi düşünmeden tuttuğunda irkildim. "Ne oldu?" Nix elimi bırakmayarak bana baktı.

"Hiç." dedim sessizce. Benim bu garip halime anlayışla kafa salladı ve elimi güven verircesine daha sıkı tuttu.

Mağaradan çıktığımızda Nix taş duvarların üstündeki bir kapağı kaldırdı. "Buna bastığım anda koşmamız lazım," dedi. "Hazır mısın?"

Kafamı sallayarak onayladım ve Nix düğmeye bastı. Koşmaya başlar başlamaz büyük bir patlama sesi duydum. Mağara çöküyordu; patlamadan havaya uçan taşlar ve tozlar üstümüze yağıyordu. Nix tekrar elimi eline aldı ve birlikte hızla yıkıntıdan uzağa koştuk.

Nefes nefese durduğumuzda, "Ne yapacağız şimdi?" diye sordum. Sığınak ele geçirilmişti, bazıları muhtemelen yakalanmıştı. Roman neredeydi? Ve diğerleri? Aklıma kötü şeyler getirmek istemesem de kara bulutlar etrafımı sarmaya başlamıştı.

"Buluşma yerine gideceğiz," dedi Nix. "Bizi orada bekliyor olmaları lazım."

Kasabadan çok uzak olmadığımız için sesleri duyabiliyorduk. Çok uzun bir zaman sonra anne ve babama ne olduğunu merak etsem de oraya geri dönemezdim. Onlara bir şey olmaması için dua edebildim sadece. Ama Nix'in kasabaya doğru yürüdüğünü görerek olduğum yerde durduğumda, "Nereye gidiyorsun?" diye sordum.

"Önce bir yere uğramamız lazım." Soru sorarcasına ona baktığımda, "Gittiğimizde görürsün." dedi. Onu sorgulamadım ve yanında onunla beraber yürümeye başladım. Nix'in her zaman çözüm odaklı çalışan bir beyni olduğunu keşfetmiştim, her olaydan kendini kurtarabilirdi, çünkü güçlüydü, akıllıydı; benim tam tersime. O yüzden o an o ne derse yapmaya hazırdım.

Kayıp Kanatlar SerisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin