Karşımızda olan şeye karşı duyduğum ilk şey sevinçti çünkü bir su kaynağı bulmuştuk. Kar beyazı renginde tek boynuzlu bir at ise nehre doğru durmuştu, boynu suya doğru eğikti ama su içmiyordu. Ona doğru ilerlediğimde ayaklarımın ezdiği çimenler hışırdadı ve at aniden biz döndü.
"Sen de görebiliyor musun onu?" diye fısıldadım, yine pembe bulut gibi bir mevzu olsun istemiyordum.
"Evet," dedi Nix de benim gibi şaşkın bir sesle. "Görüyorum."
İkimiz de yavaş adımlarla ona yaklaşırken boynuzlu at hareketsiz bir şekilde bize bakıyordu, gözlerini bile oynatmıyordu. Ne kadar ürkütücü baksa da nedense onun tehlikeli olduğunu düşünmüyordum.
Atla aramızda birkaç adım kaldığında boynuzlu at birden şahlandı ve yüksek sesle kişnediğinde korkarak birkaç adım geri gittim. Dönüp son sürat koşturarak bizden uzaklaşmaya başladığında ise peşinden gidip onu biraz daha izlemek istedim, çok güzeldi.
Atın arkasından uzun bir süre hayranlıkla baktım ama Nix'in pek umurunda değildi.
Nix, nehre eğilip yüzüne su çarparken etrafıma baktım ve tam arkamızda ormanın buzul tarafını görerek geriye sıçradım. Oraya ne zaman bu kadar çok yaklaşmıştık? Buzulların olduğu yere yaklaşırken sıcaklığın düştüğünü çok net bir şekilde hissedebiliyordum. Ormanın sıcak tarafıyla soğuk tarafı arasında sadece bir adım kala durdum. "Orasının buradan daha beter olduğuna eminim," dedi Nix. "Bence o adımı atmasan iyi olur."
Kendimi geri çekip ağaçları kaplayan karı ve sarkık buz parçalarına baktım. Burası ne kadar aydınlık ve parlaksa, orası da bir o kadar soğuk ve kasvetliydi. İçimin ürperdiğini hissederek titredim ve kollarımla kendimi sararak ormanın soğuk tarafından kendimi uzaklaştırdım. "Eğer buraya geldiysek," dedim defalarca kez baktığım haritayı gözlerimin önüne getirerek. "Modern Şehir'e yaklaşmışız demektir."
"Ormanın tersi yönünde gitmediğimizi nereden biliyorsun?"
Nix, sertçe haritayı açtığında bir an yırtılacak sandım. Yanına gidip haritayı incelerken ya ormanın başında ya da sonunda olduğumuzu fark ettim. Nix pusulayı eline alarak ne tarafta olduğumuza baktı ve, "Batı tarafındayız," dedi. "Yani söylediğin gibi...Modern Şehir'e yaklaştık."
Bana dikkatlice bakarken yine kafamın içinde dolaşan düşünceleri anlamaya çalıştığını biliyordum. Ona ifadesiz bir yüzle bakıp, "Roman'ı aramaya devam edelim." dedim.
Az önce çıkarttığım tartışma çoktan unutulmuştu. Bana Volantes demesine uzun zamandır sinirleniyordum ve bunu ağzımdan kaçırmış olmak biraz utanmama neden olmuştu. Nix'in bana neden Volantes dediğini öğrenmekse...Açıkçası bunun bana ne hissettirmesi gerektiğinden emin değildim.
İkimiz de birbirimize kaçamak bakışlar atarken yan yana yürüyorduk ve üstümdeki gerginlik artık çok fazlaydı. Yürüdüğümüz yolun ilerisinde masmavi gökyüzünü görmemizle durduk. "Burada yol yok," dedi Nix. "Uçurum bölgesine gelmiş olmalıyız." Elinde duran haritaya bakıp kafa salladı. "Geri dönmeliyiz."
Artık pes etmek üzereydim. Ormandaki her türlü ağaç artık bana çok tanıdık geliyordu. Uzun bitkilerin arasında koşturan sincap ve tavşanlardan, ara sıra havada süzülen kuşlardan başka etrafta kimse yoktu, bir de tek boynuzlu at vardı tabii ama onu bir daha görmemiştik. Üstelik çantamdaki tüm yiyecekleri bitirmiştik ve karanlık yine çökmeye başlıyordu. Burada kaç gün geçirdiğimizi hatırlayamıyordum. Ormanda ne kadar çok dolaşırsak çıkmamız o kadar zor oluyor gibiydi. Nix, geçtiğimiz yollardaki ağaçların gövdelerine bıçağıyla izler bıraksa da bir daha o ağaçları asla görmüyorduk. Korku yavaş yavaş bedenimi ele geçirmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Kanatlar Serisi
FantasiDışlanmış Bölge'de yaşayan Vita karnavalda kardeşinin kaçırılmasına şahit olur ama tek kaçırılan kardeşi değildir. Sarı saçlı ve mavi gözlü tüm kız çocukları kayıptır. Vita hayatını kardeşini bulmaya adar ama bu sırada çözmesi gereken bir bilmece va...