Dikkat! Bu kitapta argo kelimeler, hafif çıplaklık sahneleri ve psikolojik unsurlar bulunmaktadır.
BaybarsTekin: Bilmediğin ne var tam olarak? (17.15)
Mişayazメ: Seks yaparken hangi pozisyonları seversin onu bilmiyorum (17.16)
Yarı texting
(Kapak Öze...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Başlangıçlar ve bitişler
İlkler ve sonlar.
Bu döngüden sadece arafta kaldığın müddetçe kaçabilirsin derlerdi fakat araf bizim için yoktu.
Ya ilktik ya son.
Ya başlangıçtık ya da bitiş.
Şu an bir devrimin başlangıcında gibiydim, önümü göremiyorum ama arkaya baktığımda birçok enkaz vardı.
Bu enkazlar, Barlas'ın tüm bitik halleriydi. Ben, Barlas Tekin'dim ama arkam sadece Barlas'tan ibaretti.
Önümdeki cesedin mide bulandırıcı olmasından daha kötü şeyler vardı, kendimi boşlukta hissediyor olmam... Dudaklarıma bugün bir kilit vurulmuştu ama ona zıt bir şekilde bileklerimdeki kelepçeler açılmış, prangalarım kopmuştu. Bu saatten sonra konuşmaktan çok anlayacağımı yeni fark ediyordum.
"Abi mal gibi bakıp durma şu cesede," diyip tekrar öğren Ayvaz'a kaydı gözlerim. Ellerim cebimde öylece, ruhsuz bir şekilde tam 15 dakikadır cesedi izliyordum.
"Ne yapayım başka?"
"Mesela polisi arayabilirsin." Dediğinde ona itiraz etmek yerine dediğini yapıp polisi aradım ve olanları değiştirerek anlattım. Onlar yola çıkarken biraz cesedin etrafında dolaştım ve agacın heme dibine taşın altına sıkıştırılmış zarfı gördüm. Hiç beklemeden zarfı alıp yırtarcasına açtım ama kağıtlarını yere atmak yerine cebime sıkıştırdım. Polisler yanlış anlayabilirdi.
Ellerimin titrediğini yeni fark ediyordum. Göreceğim şeyden mi korkuyordum yoksa ondan mı? Ondan korkmadığımı biliyorum. Bana zarar vermeyeceğini hissediyorum ama gerisi boşluktu. Gerçekten karşımdaki kişi Yeliz miydi? Yoksa bu bir kandırmaca mıydı? Bunların cevabına zamanla ulaşabileceğimi biliyordum.
İkiye katlanmış kağıdı açtım, İçinde özenle yazılan yazıyı okudum.
Sevgili Barlas, başardın. Sana bıraktığım ipucunu peşini bırakmadın ve onu buldun. Gördüklerin hoşuna gitmedi biliyorum ama onun için, o küçük kız için bunu yapmak zorundaydım. Yoksa kendimi asla affetmeyeceğimi biliyorum. Kendimi affetmezsem seni de affedemem, üzülürüz ve ben artık üzülmeni istemiyorum. Bizim için uğraşıyorum. Aslında bunu yapmayacaktım, sana ipucu bırakmayacaktım ama dayanamadım, ben ipin ucunu kaçırdım. Artık olmuyor, artık kendimi bir uçurumun dibinde görmekten sıkıldım. Önündeki cesede iyi bak Barlas. Bu sana ilk kendimi tanıtışımdı. Bu sana son kendimi anlatışımdı.
Yarın rengimiz sarı olsun.
Gözlerimi kapattım, tuttuğum nefesimi geri bıraktım. Bazı şeyleri anlamak öylesine güçtü ki bunların bir anda olması beni yıpratmıştı, yeni ark ediyorum. Zamanla olsaydı belki bir nebze de olsa çabucak adapte olabilirdim ama içimden bir ses adapte olmazsam çok şey kaybedeceğimi söylüyordu.
Tekrar yenilgiye uğrayacağımı söylüyordu.
Ben artık kazanmak istiyordum.
"Ayvaz," Dedim zar zor yutkunurken. Rengi atmış yüzünü bana çevirdi, cesede bakmamak için çaba sarf ettiğini görebiliyordum. "İşin rengi değişti. Her şey daha ciddi bir boyut aldı. Bu renkler normal, sıradan renkler değil. Eğer Yeşil renginde, ormanda bir ceset ile karşılaştıysak," dedikten sonra gözlerimi gökyüzüne çevirdim. "Diğer renkler sıradan değildi."
"Nasıl yani?" Ayvaz'ın gözleri irice açıldı.
"Daha çok ceset var Ayvaz. Daha çok cinayet." artık nefes almak daha zordu. Zaten gırtlağına kadar dibe batmışken şimdi boyunu aşmıştır o bataklık. Çırpınıyordum, ama hiçbir şey göremiyordum.
"Yani demek istediğin, sana hediye gönderirken aslında birini mi öldürüyordu?"
Başımı onaularcasına salladım.
"Peki ya neden? Neden bunu yapıyor?"
Gözlerim kısıldı. "Bir varsayımı var ama emin olmak için eve gitmemiz gerek." kaşları çatık bir şekilde beni izledi ama itiraz etmek yerine başıyla onayladı.
O sırada çalan siren sesleriyle gözlerimiz toprak yola kaydı. "Ama önce şu polislerden kurtulmamız gerek."
*** Yaklaşık 1 saatlik ifade ve olay mevzularından sonra nihayet eve gelebilmiştik. Kendimizi hızlıca bilgisayarın başına atarken göreceklerimin beni ne kadar etkileyeceğini düşünüyordum.
Bilgisayarı açtım, tırnaklarını kemiren Ayvaz'a yandan bir bakış attım. Son aylarda gerçekleşen cinayet haberlerini izlerken, ilk yıkımını gördüm.
O gece, orada bulunan adamlardan biriydi. Yüzünü asla unutmazdım, insan sevdiğinin katilinin yüzünü nasıl unutabilirdi?
Önce ölüm tarihine sonra da Yeliz ile olan renk muhabbetimizi tarihine baktım. Bana renk sorduğu günün gecesiyle cesedin ölüm tarihi tutuyordu.
Tesadüf değil dedim kendi kendime ama emin olmak için tekrar diğer haberlere baktım. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra bana tekrar renk sormuştu, renge göre tarihe baktım ve evet, yine o adamlardan birinin ölümüydü.
Turkaz renginde, adam bir havuzda ölmüştü.
Gri renginde, adamın üzerine çimento atılarak öldürülmüştü.
Ve bir sonraki cinayet, yeni bir renk.
Turuncu.
Adam, turuncu bir hurda ezme presinin içinde zülerek ölmüştü.
Gözlerim Ayvaz'ın rengi atmış yüzüne tırmandı.
"Tahminim doğru Ayvaz," Dedim soğuk, bomboş bir sesle. Hiçbir şey hissedemiyordum. Tamamen hiçlikte kaybolmuştum.
"Her renk, bir cinayet. Bu cinayetleri işleyen kişi ise Yeliz."