Selçuk Taşkın ile Kıymet Sancaktar daha önce buluştukları çay bahçesine gitmişlerdi. Gözden ırakta rahatça konuşabilecekleri bir yerdi.
" En sonki görüşmemizde beni bir daha arama, görüşemeyelim demiştin. Şimdi sen çağırıyorsun beni"
" Önemli bir konuyu konuşmak için çağırdım. Aslında diyeceğim iki şey var."
" Hayırdır inşallah diyeceğim ama pek hayır gibi değil neler oluyor Kıymet?"
" Bugün Akgün Cihan'a saldırmış, Cihan'ın burnunu kırmış."
" Ne demek bu neden peki? İllaki bir sebep olmalı."
" Nedenini bilmiyorum ama oğlun tehlikeli sularda yüzüyor. Canını tehlikeye atıyor. "
" İki konu var dedin biri bu peki diğeri ne? "
" Konu yine oğlun. Bugün bizim eve gelmiş benimle konuşmak için. Neden konuşmak istediğini ikimizde biliyoruz. "
" Ah benim inatçı oğlum. Kafasına taktı ya istediğini elde etmeden durmayacak... O gün karakolda ikimizin birlikte olduğunu öğrenmiş. Bana da sordu etti ne işin vardı Kıymet Sancaktar ile birlikte falan diye bende kestirip attım onu ilgilendirmeğini söyledim ama işte.."" Oğluna dikkat et bizi araştırmaya devam etmesi çok kötü olur. Eğer bu durumu Cihan öğrenirse bu sefer seni polis bile kurtaramaz. Zaten senin eve gelmenden Burak şüphelendi. "
" Tamam merak etme sen ben halledeceğim. Akgün bu işin peşini bırakacak. "
" Umarım halledersin... Bu arada söylediklerim hala geçerli. Hayati bir konu olduğu için görüştüm seninle...Neyse geç oldu artık kalkayım bende "Selçuk Taşkın " peki "diye cevap verirken Kıymet Sancaktar çoktan şoförünün beklediği arabasına geçmişti. Selçuk Taşkında taksiyle otele geri dönmüştü. Tüm yol boyunca aklından Akgün'ü bu meseleden vazgeçirmek için söyleyeceği sözleri planlanmıştı. Taksiciye parayı ödeyip odaya geldiğinde planladığı konuşmayı sonraya erteledi. Çünkü Akgün koltukta iki büklüm şekilde uyuya kalmıştı. Dolaptan aldığı battaniyeyi yavaşça uyandırmamaya çalışarak Akgün'ün üzerine örttü. Oğlunun böyle derin bir şekilde uyumasını ufak bir tebessümle izledi.
Son 3 yıldır oğlunu çok nadir böyle uyurken görmüştü. Genelde ya uyuyamazdı ya da bir eli tetikte her an atağa geçecek şekilde yarım yamalak şekilde uyurdu. Kaçak hayatı ikisini de yormuştu ama en çok Akgün'ü yormuştu. Gökhan'ı öldürmesi Akgün'ü zaten bir enkaza çevirmişken cezaevinde de oldukça zor zamanlar geçirmişti. Bir yandan kendisini korumaya çalışırken diğer yandan da dışarıdaki babasını korumaya çalışıyordu. En sonunda da cezaevinden firar edip tüm hayatını, belkide gençliğinin en güzel yıllarını babasını korumaya adamıştı. Haliyle baya da yıpranmıştı. Hala da yıpranmaya devam ediyordu. Akgün, Sare Akay ile yaptığı anlaşma sayesinde babası şu an güvende, gözünün önündeydi. Tabi kendisinin dışarıda olması da... Her ne kadar camiada Sancaktarlar için yaptığı iş sonucu serbest kaldı sanılsada gerçekte Sare hepsini ayarlamıştı ve Akgün Sare'nin işine yaradığı sürece özgürdü..
Sabah Akgün erken saatlerde uyanmıştı. O kadar derin uyumuştu ki babasının geldiğini hatta üzerini örttüğünü bile fark etmemişti. Battaniyeyi güzelce katlayıp kenara bırakırken yavaşça banyoya gidip elini yüzünü yıkadı. Ardından üzerini değiştirip babasına mekana gittiğine dair bir not yazıp otelden çıktı.
Erken saatler olduğu için mekanı Akgün açmıştı. Etrafı toparlayıp hazırladıktan sonra kendisine bir kahve yapıp Canan restaurantı izlemeye başladı görmek istediği kişi görebilmek adına.. Soner'in sesini duymasıyla tüm dikkatini Soner'e vermişti.
" Ooo Akgün bey hoş geldiniz. Ne mutluluk sizi buralarda görmek"
" Ya bir dalga geçme lan.. Sanki bende keyfine sürekli gidip durdum. Kendin gördün her yerden bir iş bir şey çıkıyor"
" Tamam be sana da bir şey denmiyor... Allah aşkına aç karnına nasıl içiyorsun o kahveyi! Neyse bak kaynanan seviyormuş seni poğaça almıştım bende"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Yaz - Gün Gece
FanfictionHepimizin canı gönülden sevdiği Son Yaz evrenimiz, kadersiz güneş çiçeğimiz maalesef ki 26 bölümle sona ermiş, aklımızda bir sürü soru işareti bırakarak veda etmek zorunda kalmıştı.. Peki ya 26.bölümde o itiraflar yapılmamış, zaman atlaması yaşanma...