1.Bölüm

1.9K 26 10
                                    

"Belleğin İhaneti"

İsimleri neydi? Artık hatırlamıyorum. Siyah bir duygusal bütünlük, dalgalanan bir duman gibi varlığımın içinden geçiyor. Şimdi geriye içimde kirlenmemiş hiçbir şey kalmadı, artık bana bir haksızlık yapılsa mutlaka suç biraz da bendedir, çünkü uzun süre kötü biri olmanın verdiği masumiyetsizlik var üzerimde. İçimde bir yangın çıksa, itfaiye benzin ile gelir. Yanmak beni aydınlatır mı peki? Emin değilim.

Gecenin pek de popüler olmayan bir zamanı, zor bir saat, vücudumu hareket ettirmeye çalışıyorum ancak işe yaramıyor, sadece gözlerimi oynatabiliyorum. Sırt üstü yatmışım yatakta ve tavana bakıyorum. Bir süre çabaladım ancak işe yaramadı, bende zorlamadım, zaten bedenimi de pek hissetmiyorum.

Gençliğimde ona(bedenime) bayağı zarar verdiğimi hatırlıyorum, bir boksör olma hayali ile tüm lise yıllarımı yumruk yiyerek ve atarak harcamıştım şimdi ise içimde öfke bile kalmadığı için hiçbir şeye vurmak istemiyorum, sanki insana dair yanım alınmış gibi. Bir açık ameliyat gerçekleşmiş ve sevgi, nefret, öfke gibi duygular çıkarılmış.

Bir ses duyuyorum, hafifçe soluk alıp veriyor, yanımda. Hemen yanımda. Benimle aynı yatakta. Kim o? Kimle uyumuş olabilirim? Ben hep birileri ile mi uyuyorum?

Bedenimi henüz oynatamasam da onu hissetmeye başladım, sağ tarafımdaki vücudun sıcaklığını, havasız odanın kokusunu, çıplak bedenimin çarşaflara değmesini... Sanki sıfırdan başlamışım yaşamaya da nesneleri duyu organlarımla tanımlamayı öğreniyormuş gibiyim.

Zor bir saat uyanık olmak için, kaç olduğunu göremiyorum ancak kaç olması gerektiğini biliyorum; Şimdi şafağın sökeceği bir zaman olmalıydı. Güneş siyah perdelerin arasından birkaç ışınını güç bela içeri sokacaktı, ruhlarımızda yeni bir günün başlamasıyla kalkma içgüdüsü oluşacaktı, yüzyıllardır süregelen evrimsel gelişimimiz bizi ışığa doğru gitmeye zorlayacaktı ancak olmadı. Sadece zifiri karanlık içinde tahminimce epey küçük yatak odasının ışık olmadan renklerini seçmeye çalışıyorum. Zaman algısı değişiyor, sakız gibi çektikçe uzuyor... Uzuyor... En sonunda sonsuz olduğunu bana ispat etmeyi başarıyor.

Yanımdaki kişi hareket etti, bana doğru döndü, yarı uyku, yarı uyanıklık arasında bir elini göğsümün üzerine koydu. Uzun ve ince parmakları olduğunu hissediyorum. Bir kadına en çok bunu yakıştırırım. Piyano çalmak için uygun parmaklar, bence eski filmlerdeki gibi piyanonun üzerinde durup şarkı söyleyeceklerine, arkasında durup notalara basmalılar... Onlara olan saygım daha çok artar böylece. Her şeyin gerisinde ancak her şeyin üzerinde. Tüm bir müziğe can veriyorlar, tıpkı insanoğluna hayat verdikleri gibi. Bir şeyleri doğurmak onlara yakışıyor, anlam katıyor.

Odanın tek göz penceresindeki gökyüzü gri bir maviliğe ulaştı şimdi. Tan vakti. Her şeyin döndüğü bir zamanı hatırlatıyor bana ancak neyi döndürdüğünü bilmiyorum. Güneş henüz tüm bu karanlığı tamamen yok edecek kadar güçlü değil ancak nesneler seçilmeye başladı, bu duruma paralel olarak bende kafamı oynatabiliyorum artık. Gün doğdukça, hareket kapasitem artıyor ve güçlükle dönüp kadına bakıyorum.

Yüzü ile yüzüm arasında kısa bir mesafe var, hatları seçilmeye başlıyor. Etrafa dağılmış uzun siyah saçları var. Çok sık ve çok gürültülü. Tehditkâr bir havası var, sanki saçları kendi kendine hareket edecek ve hepsi birden ağzımdan içime girecek, beni boğacakmış gibi... Dilimin üzerinden ilerlerken içimde bir kusma isteği oluşacak ancak yemek borum keratin ile dolacağı için kendi çıkarttığımda boğulacakmışım gibi... Hayata anlam veren yaşamın, ölümü de yanında getirmesinin basit ve mide bulandırıcı bir alegorisi işte...

Duvar KorkusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin