5. Bölüm

146 2 2
                                    

     Evden içeri girdiğimde belki Dominus'u görür ve biraz rahatlarım diye düşündüm, seslendim buruk bir tonla, mutfaktan bir kafa uzandı, uzun siyah saçları aşağı indi, tüm koridoru kapladı.

İlk başta üzerimi süzdü, yeşil gözlerini kıstı ve bir şeylere sinirlendi çünkü beni ilk gördüğü anda gülüyordu.

Hızlı adımlarla yanıma geliyor, yüzüne öfkeli bir ifade takınmış, dibimde durdu, soluğunu yüzümde hissedebileceğim kadar yakın bana. Bir terslik var, hissedebiliyorum, umarım canımı yakmaz.

"Ben seni gara gönderdim. Neredesin sen kaç saattir?" diye sordu. Saat mi? Nasıl olur... O kadar uzun süre durmadım. "Ben seni oraya neden gönderdim? Annemin gönderdiği eşyayı dolaptan al diye!" dedi.

Eyvah! Aklımdan tamamen çıkmış, küplere binecek şimdi, bu durumu nasıl atlatabilirim diye düşünüyorum, özür dilesem fayda etmez çünkü öfkesi bir başladı mı durmuyor, en iyisi arkamı dönüp evden çıkmak, gara geri gidip, dolaptan eşyasını almak.

"Unutmuşum, geri gidip alacağım." diyorum, arkamı dönüyorum, kapıyı açıyorum, içeri doğru açılan kapı yarısına kadar hareket edemeden Dominus sert bir tekme ile kapıya vuruyor, şiddetli bir biçimde çarpan kapının sesini henüz duyamamışken iki eliyle siyah gömleğimin yakasına yapışıyor, beni duvara çarpıyor.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun!" diye azarlayıp sert bir şekilde karnıma yumruk atıyor. Tok bir ses çıktı, o kadar şiddetli geldi ki darbe, midemdeki bira ağzımdan çıkacak sandım.

Boynumu tutup sıktı diğer eliyle, pençe gibi kavrayan uzun tırnakları boğazımı deliyor, bu nasıl bir sevgililik böyle! Kan boynumdan yavaşça süzülürken, nefes alamamaya başladığımı fark ediyorum ve yumruklamaya başlıyorum onu ancak kafasına veya gövdesine salladığım kroşeler hiç etki etmiyor, hatta benim canım yanıyor, betona vurmuşum gibi ağrıyor ve elimin üst tarafındaki deri yer yer patlıyor.

Sağlam bir sağ yumrukla beni yere indiriyor, duvara yaslı sırtım, sürünerek zemine yaklaşıyor, her taraf karıncalanıyor, mavi gözümden bir damla yaş düştü, bunları hak ediyor muyum? Ediyorum sanırım veya ediyormuşum gibi hissediyorum.

Uyandığımda, sırt üstü yatakta yatıyordum, vücudumdaki morluklar hareket etmemi engelliyor ancak gözlerimi oynatabiliyorum. Gece mesaiye kalmış, şehir sessiz, odanın perdeleri siyah, turuncu cılız bir ışık giriyor sokak lambalarından çıkmış. Arasından sızıyor ısrarcı perdelerin. Ben ise çok kırılmışım, bedenen, ruhen ve umutlarımdan...

Yanımda bir soluk hissediyorum, kim olduğunu biliyorum, bir kolunu göğsüme atmış, başı omzumun üzerinde konaklıyor. Ne kadar da duru ve dehşet verici bir çekim kuvveti var bu kadında. Bir cinayet aleti gibi, çekici ve ölümcül.

Şimdi bir yerlerde olmak isterdim, mesela oval çakıllı bir sahilde, oraya ne zaman gideceğiz? Para ne zaman birikecek? Belirsizlik beni çok rahatsız ediyor... Keşke her şey bıçak kadar keskin, cam kadar berrak olsa, arada kalmaktan, ne olacağını düşünmekten çok yoruldum, benim ağır bir dinginliğe ve birilerine güvenebilmeye çok ihtiyacım var. İsmi neydi? Sanki hatırlıyorum artık. Her zaman onla uyanmak istemiştim güne, ondan biraz daha erken açıp gözlerimi, yüzüne dikmek ve onu uyurken izlemek. Sanki bu imkansızmış gibi artık... İkimiz farklı yerlere taşındık ancak şehirlerden bahsetmiyorum.

"Uyuyor musun?" dedim güçlükle, yüzüme vurduğu darbe yüzünden çenem kötü durumda, konuşunca ağrıyor. Mırıldanarak "Daha değil." dedi.

Ona sormak istediğim bir soru var ancak hangi modunda olduğunu bilmediğim için korkuyorum, tekrar dövülmekten ürküyorum, her bir darbede yetersiz hissediyorum kendimi ama yine de onu terk edip gitmiyorum çünkü o benim sahibim, onu bırakamam, kabullenmek zorundayım.

Kendiliğinden uyandı, bana doğru kaldırdı yüzünü, birkaç saat önce pençelerini soktuğu yaralı boğazıma öpücük kondurdu. "Sen niye uyanıksın F." dedi aşk dolu bir sesle. İçindeki hisler sıcak bir siyahlık kıvamındaydı, zihnimi zehirliyor ancak her zehirlendiğimde kendimi güvende hissediyorum.

-Para birikti mi?

-Oval çakıllı sahile gitmek için biriktirdiğimiz mi?

-Evet.

-Biraz daha var. Sana daha zengin müşteriler bulacağım, toparlanacak yakında para.

Vücudumu hareket ettirmeye başlayabildiğimi fark edip ellerimi havaya kaldırdım, dışarıdan gelen ışıktan göründüğü kadarı ile daha önceki gibi morluklar ve yara bereler vardı. Sanki ona değil de bir betona çarpmıştım yumruklarımı. Yaralarıma baktığımı fark edince "Bir daha yapma lütfen böyle bir şey." dedi.

Duvar KorkusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin