8. Bölüm

114 3 3
                                    

     Bugün evden çıkarken aklıma bir şey takıldı, acaba bir doğrultuda yürüsem... Ama çok uzun bir süre mesela. Bu yerden çıkabilir miyim? Şehir bir yerde bitiyor olmalı, peki ben bitmesini istiyor muyum?

Apartmanın ağır kapısını iterek açıyorum, uzun süredir eski gücünü kaybetmiş sis etrafta volta atıyor, arasından kimsesiz kimseler süzülüyor, gökyüzünde bir grilik var; basık ve kurnaz bir ton. Bir bildiği var, hamle yapacak, gürültü çıkarıp su dökecek.

Adımlarım beni bu sefer diğer bodur binalara hiç benzemeyen, oldukça uzun, yüzeyi büyük dikdörtgen camlarla kaplı bir yapıya götürdü. Burası büyük bir iş merkezine benziyor, sanki gelecekten geliyormuş gibi, şehrin harabe yapılarından sıyrılmış, post-modern bir dizayn ile hepsine entelektüel havası atıyor.

İçeri girmek için her iki yana açılır kapanır cam kapının önünde bekledim, sensör beni görünce açıldı. Ufak adımlarla içeri doğru ilerledim, burada bir adam var, X-ray cihazının hemen yanında bekliyor, lacivert bir üniforma giyiyor, üzerinde sarı yazıyla 'Güvenlik' yazıyor.

Yanına yaklaşınca fark ettim ki adamın yüzü yok. Gözleri, burnu, ağzı, sakalları yok. Sadece gür siyah kaşları var. Kaşlarını kaldırarak bana bakıyor, güvenlikten cızırtılı bir ses çıkıyor "Ne için gelmiştiniz?" diye soruyor.

-Yönetici ile randevum var.

-Adınız?

-F.

Birkaç adımla içine çanta koyulan kontrol cihazının arkasındaki masasına geçiyor, listeye bakıyor, sonra kaşlarını çatıyor ve robotik sesi tekrar yükseliyor "Demek o sensin." diyor kaşlarını çatıp. Yüzü olmasa da kaşlarının aldığı şekilden sinirli olduğunu anlayabiliyorum.

"O kadar da yakışıklı değilmişsin!" diye söyleniyor yüzü olmayan adam. Buna verecek bir cevabım yok, öylece gözlerinin olması gereken yere bakıyorum. Elinin tersiyle havayı tokatlayıp "Seksen sekizinci kat. Dolaplara dikkat et." diyor. Dolaplar derken neyden bahsediyor pek anlamıyorum ancak üzerinde çok durmuyorum.

Girişin ortasında duran iki asansör var, ikisinin önüne geliyorum, soldakinin kaliteli ahşaba monte edilmiş düğmesine basıp çağırıyorum. Birkaç saniye sonra asansör geldi. İki yana açıldı çelik kapıları, içeri girdim. Kapılar kapandı.

Ben daha hiçbir tuşa basmadan hareket etti. Düğmelerin üzerindeki rakamlarda hemen bir detay dikkatimi çekiyor, her rakamın başında eksi var. Eksi bir, eksi iki, eksi üç, eksi dört, eksi beş, eksi altı, eksi yedi, eksi sekiz... Eksi seksen sekize kadar gidiyor bu böyle ama benim aşağı değil yukarı çıkmam lazım. Ne yapacağım?

Aşağı indiğini hissediyorum asansörün, indikçe içi ısınıyor, sanki bir fırının içinde hareket ediyormuşum gibi geliyor. Alnım terliyor, elimi tekrar sıfır tuşuna götürüyorum, en azından zemin kata dönebileyim diye, tuşa bastım ancak çok sıcak işaret parmağımın ucu yandı.

Ben basınca kabin durdu, tekrar yukarı doğru hareket etmeye başladı, kısa bir süre sonra ortamdaki sıcaklık düştü ve normale döndü.

Sonunda zemin kata açılıyor kapılar her iki yana, hemen kendimi hole atıyorum, heyecanım absürt görünmüş olacak ki güvenlik bana bakıyor ve küçümser gibi yüzü olmayan kafasını her iki yana sallıyor. "Sağdakine binsene! Salak mısın sen!" diye azarlıyor uzaktan.

Diğerini çağırıyorum, kapılar iki yana açılıyor, hemen tuşları kontrol ediyorum kabin kapanmadan. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz... Seksen sekize kadar hepsi normal. Rahatlayıp en üst kata basıyorum.

Duvar KorkusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin