15. Bölüm

66 3 5
                                    

"Cehaletin Yüceltilmesi"

Gece vakti ölenleri hep daha şanslı sayarım, etrafı görememenin verdiği cehalet nedeniyle, saldırının yönünü saptayamazlar, her şey birdenbire olur. Hiçbir şeyden haberi olmayan, komadaki bir adamı hayata bağlayan makinelerin fişlerini çekmek gibi. Sorumluluktan yoksun ve huzurlu.

Güneş doğuyor ve ben bir kere daha bu şansı kaybediyorum, geriye yapabileceklerimin listesini çıkarıp bir kez daha sorumluluk almam gerekecek. Bana çarpan arabayı tahmin edip yola çıkmamam, arkamdan gelen yan kesicisinin farkına varıp kaçmam gibi. Keşke olaylar öylece olsa da onları filme çekebilsem, bir yönetmenin saygınlığının tembellikle ateşli bir randevusu gibi.

Sabah uyandığımda yanımda Dominus'u bulamadım ancak dünden alışık olduğum domuz hırıltıları yükseldi, annesiyle konuştuğunu tahmin ediyorum, umarım daha fazla kalmaz burada.

Zaten küçük olan ev iyice küçüldü, duvarlar hareket etmese de bu besili canavar yedikçe kilo alıyor ve koridora doğru büyüyor. Geriye sadece mutfak ve tuvalet kaldı. Evde bulunmak istemiyorum, dışarıdaki yere çökmüş gri gökyüzünün altında basık doğa ana ile diyalogsuz muhabbetimize devam etmeyi tercih ederim.

Ne var ki, bu sefer Dominus çıkacağını söylüyor dışarı, onu hiç dışarı çıkarken görmemiştim, genelde bölgesini belirler, sahipliğini korur, birkaç metrekareyi geçmeyen sancağının başından ayrılmaz.

"Sen annemi yalnız bırakma hayatım. Ben bir saate gelirim." dedi ve cevabını bile beklemeden çıktı, yine de kapıyı kapatmadan tekrar kafasını çıkarıp "Bırakma bak!" diye uyarmayı ihmal etmedi. Yinelemelerden hoşlanıyor, benim sürekli hata yapıyor olmamdır belki de tiryakiliğinin temel beslendiği nokta.

Bir süre kadınla yalnız kaldım, arada bir hırıltı çıkarıyor, gri eline sümkürüyor, bedeni sanki suya atılmış ve uzun süre orada kaldığı için şişme yapmış bir ceset gibi. Ev ziyaretine değil de, kriminal masasına koyulsa daha aydınlatıcı olur.

İçinde bir dürtü var, rahatsız edici bir merak, acaba yağdan vücudunda hiç kan kalmamış bu kadına bir iğne soksam patlar mı? Balon gibi... Sonrasında büyük bir dayak yerdim herhalde, kız arkadaşımın eli ağır, ona karşı güçlü değilim, beni fiziksel ve zihinsel olarak domine edebilir. Dominus... Adı bu... Ne demek acaba? Latince kökenli olmalı.

Yine de şansımı denemek geliyor içimden çünkü artık olaylara şekil vermek istiyorum. Ödemenin kanla yapıldığı, porselen bebeklerin terör estirdiği, sisin kör ettiği, kadınların erkekler ile birlikte olmak için para verdiği, arabasız, kimsesiz, gri bu şehirde, bende bir şeyleri değiştirmek istiyorum. Oyunun bir parçası olmak, onlar gibi ürkütücü bir kıvama gelmek... Belki o zaman onlar gibi komik biri olurum. Absürtlüğün verdiği esprilerin, dehşet verici dış görünüş iksirlerine katalizör olduğu bu sıfır noktasında. Evet... Burası sıfır noktası... Burada artık hüzün bile ikamet etmiyor. Beton olmuş umutlar, binalara dönüşmüş... Duvarlara... Duvar korkusuna.

Mutfağa giriyorum, bir iğne alıyorum, tekrar koridora çıktım şimdi. Elimdekini görünce iyice anırmaya başlıyor, konuşmayı unutmuş dilinde, hiç anlamadığım kelimeler takla atıyor, derisine yaklaştırdıkça çirkin vücudu daha da debeleniyor.

Ve yapıyorum.

İğneyi batırmamla öyle büyük bir patlama sesi çıkıyor ki, tüm evin pencereleri patlıyor. Kadın havaya uçuyor, ben dış kapıya fırlıyorum, her tarafa siyah yoğun bir sıvı fışkırıyor.

Uçup sırtımı duvara çarptım ve yere düştüm, kendime geldiğimde ortalık tamamen siyaha bulanmıştı, yeni zift dökülmüş gibi, sıcak ve zamanı yavaşlatıcı...

Duvar KorkusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin