14. Bölüm

73 1 0
                                    

     Gecenin karanlığı bastırınca, büyük gri bir top tarafından işgal edilmiş yatak odamıza giremediğimiz için, mutfakta yerde yatmaya karar verdik, zaten Dominus'un annesi de kaldığı odada hareket edemeyecek kadar büyüktü, duvarların köşelerini bile eti dolduruyordu, yatağa bedeninin bir kısmı sığıyordu, kafası hala kapının dışından sarkıyor, koridora taşıyor ve çıkış kapısına bakıyordu.

Orada bulunması beni tedirgin ediyordu, akşam yemeğini mutfaktaki masadan ona doğru götürmüştü Dominus, o kadar çok yemek yedi ki, bir ara patlayacak sandım.

Neyse ki artık her şey sessiz, mutfak penceresinden sızan puslu hava, kara büyüyle uğraşan bir cadının kazanı gibi buharlar çıkarıyor, beyaz bulut göçü yere iniyor, yavaşça mutfak zemininde geziyor ve ben yanımda uyuyan kadının yüzünü dibinde uzanıyor olsam dahi güçlükle görüyorum.

Mutfaktaki zemine, kalın bir yorganı yer yatağı yapıp üzerimize bir sürü örtü örtmüşüz, dağınıklığın göbek adı gibiyiz.

Fısıldayarak "Uyudun mu?" diye soruyorum, Dominus kolunu boynumdan arkaya soktu, sonra da kendine çekti şiddetle, burnum boynuna battı, kokusu doldu burnuma. Aitlik. Mecburi aitliğin verdiği, sorumluluğun senin üzerinde olmamasının verdiği tatlı huzur. Tıpkı sabah ofiste çalışan görünmez tasmalı tüm beyaz yakalılar gibi, sorumluluk bende değil, onda...

"Uyumadım." dedi mırıldanarak, sesinin tonundan yüzünün güldüğünü anlayabiliyorum, yine de duygu durumu değişir, gökkuşağı fırtına olur.

-Bir şey soracaktım sana.

-Annem ile ilgili mi?

-Hayır. Neden onunla ilgili bir şey sorayım ki?

-Sen sanki annemi çok sevmedin F. Bir sorun mu var hayatım.

-Hayır. Kendisi ile ilgili bir sorunum yok.

Vardı. Bu her şeyi yutan kara deliğin evimizden gitmesini istiyordum aslında çünkü bizi de yutabilirdi. Yine de kalp kırmak istemedim. Aile hayatından pek hoşlanmadığımı hatırlıyorum, ne zamandan beri bilmiyorum ancak genelde yalnız olmayı severim, en fazla bir kişi, o da çok mecbursam. Daha fazlası nefesimi daraltıyor.

"Sen ne soracaktın?" diye girdi ikinci diyaloğa, yüzümü boynuna soktukça sokuyordu, bir süre sonra alabildiğim tüm hava onun varlığıyla ilişkiliydi.

Birkaç saniye sonra cesaretimi toplayıp "Para biriktiriyorduk ya..." diye girdim söze ancak bu durumdan pek hoşlanmamış olacak ki, üfledi, sonra da boynumu daha da sıkıp kendine soktu.

-Şimdi sırası mı?

-Sadece merak ettim. Ne zaman gidebiliriz diye.

-Burada kalsak ya işte. Ne güzel hayatımız var.

-Ama ben... Şeyim ya.

-Neysin?

-İşte para için yapıyordum o şeyleri, gidecektik buradan.

-Yarın konuşuruz.

-Hep öyle diyorsun.

Israrcı olmamı beğenmedi, öfkesini cildinin gerginliğinden hissedebiliyorum, nefes alışverişinde çok uzaklardaki bir volkanın çığlıkları var. Yüzüme patlayacak, lavların hedefi olmamalıyım.

Duvar KorkusuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin